Cenk Akgöl

Cenk Akgöl

11 Kasım 2025 Salı

EKRANLARDAKİ TUZAK: GENÇLİĞİ HEDEF ALAN SENARYOLAR.!

EKRANLARDAKİ TUZAK: GENÇLİĞİ HEDEF ALAN SENARYOLAR.!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Son yıllarda Türkiye’de dizi ve film sektöründe ciddi bir yön kayması yaşandığı açıkça görülüyor. Artık senaryolarda aile yok, sadakat yok, saygı yok… Peki ne var? İhanet, bencillik, ahlaki boşluk ve şiddet. Özellikle gençlere yönelik üretilen içerikler, bilinçli bir şekilde milli ve manevi değerlerden kopuk, özentiye dayalı bir yaşam tarzını pompalıyor.

Sanki birileri bu senaryoları, Türk gençliğini kimliğinden, inancından, ahlakından uzaklaştırmak için kurguluyor. Aile bağlarını koparan, anne-babayı küçümseyen, aşkı sadece tensel çekime indirgeyen bu yapımlar; milyonlarca gencin zihnini şekillendiriyor.

Gençler artık kendi kültürüne değil, ekrandaki sanal hayallere özeniyor.

Evliliğe değil “geçici ilişkilere”, sabretmeye değil “hemen tüketmeye”, aileye değil “yalnız yaşamaya” yönlendiriliyorlar.  

Bu senaryolar, sadece bir kurgu değil, bir yönlendirme aracıdır.

Bu noktada şu soruları sormak gerekiyor:

•⁠  ⁠Senaryolar neden hep aynı kalıpta?  

•⁠  ⁠Neden karakterlerin hiçbiri ailevi değerlere yaslanmaz?  

•⁠  ⁠Neden kötülük alkışlanır, erdem dalga konusu edilir?

Amaç sadece reytingse, neden değerli örnekler azınlıkta kalıyor?

PEKİ NE YAPMALI.?

1.⁠ ⁠RTÜK ve Kültür Bakanlığı, bu içeriklerin gençler üzerindeki etkisini analiz eden denetim mekanizmalarını güçlendirmeli.  

2.⁠ ⁠Yapımcılar, sadece para kazanma değil, topluma katkı sağlama sorumluluğu taşımalı.  

3.⁠ ⁠Ebeveynler, çocuklarıyla izledikleri içerikler üzerine konuşmalı; sessiz seyirci olunmamalı.  

4.⁠ ⁠Gençlere milli ve manevi değerleri içeren içerikler daha estetik, güçlü ve modern bir dille sunulmalı.

Çünkü bu ülkenin geleceği, repliklerle değil; karakterle şekillenir.

Senaryolar değişmezse, zihinler değişir.  

Ve bir milletin çöküşü, önce zihinsel işgalle başlar…

M Cenk AKGÖL

Devamını Oku

EKRANLARDAKİ ZEHİR!

EKRANLARDAKİ ZEHİR!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Aile Yapımıza Sessiz Saldırı

Bir zamanlar televizyon, akşam sofralarından sonra ailenin birlikte vakit geçirdiği, değerlerin aktarıldığı bir pencereydi. Bugün ise ekranlardan evlerimize giren diziler, aile bağlarını zayıflatan, şiddeti ve ihaneti sıradanlaştıran, toplumsal yapımıza zarar veren içeriklerle dolup taşıyor.

Türk aile yapısı, asırlardır sabır, sadakat, paylaşım ve saygı üzerine kuruludur. Fakat artık birçok dizide evlilik, bir bölümde başlayan bir diğerinde biten bir oyun gibi sunuluyor. Gençler, asi ve bencil karakterleri örnek alıyor; çocuklar, sevgi yerine çatışmayla tanışıyor. Kadın karakterler ya aşırı mağdur ya da aşırı hırslı figürlere indirgeniyor. Bu, gerçek hayattaki kadınlarımızı da psikolojik olarak etkiliyor ve beklenti algısını değiştiriyor.

Bu yazının amacı kimseyi suçlamak değil; tam aksine, uyarmak ve korumaktır. Kadınlarımız bizim baş tacımızdır. Gençlerimiz bizim geleceğimizdir. Ancak bilinçsiz içerikler, fark etmeden hepimizi yönlendirebilecek kadar güçlü hale geldi. Bugün izlediklerimiz, yarının davranışlarını şekillendiriyor.

Peki ne yapmalı?

    Aileler olarak çocuklarımızla birlikte izlediğimiz içerikleri seçmeli, birlikte yorumlamalıyız.  

        Devlet kurumları, RTÜK ve yapımcılar; reyting uğruna    toplumun temelini sarsan yapımlara karşı daha dikkatli olmalı.  

       Kadınlara sadece tüketici değil, yapıcı rol  , aklıyla ve duruşuyla örnek olabilecek karakterler çoğaltılmalı.       

        Gençler için kültürel, sportif ve sanatsal alanlar desteklenmeli, ekrandan başka hayatlar olduğunu görmeleri sağlanmalı.    

       Toplum olarak özümüze dönmeli, geçmişin değerlerini geleceğe taşımalıyız.

Unutmayalım: Aile çökerse, toplum çöker.  

Ve biz bu ekran kuşatmasına karşı en güçlü direnci, yine ailede gösterebiliriz.  

Çünkü gerçek değişim, evin içinden başlar..

Devamını Oku

GELENEKSEL KÖY SOFRALARINDAN DÜNYA SOFRALARINA

GELENEKSEL KÖY SOFRALARINDAN DÜNYA SOFRALARINA
0

BEĞENDİM

ABONE OL

LEZZETLERİYLE: HATAY

GASTRONOMİSİ YENİDEN YÜKSELİYOR.

Bir zamanlar köy fırınında pişen ekmeğin kokusu, tandır başında kavrulan etin sesi, bahçeden toplanan otlarla hazırlanan salatanın tazeliğiyle uyanırdı Hatay sabahları… Bugün o unutulmaya yüz tutmuş lezzetler, yeniden gün yüzüne çıkıyor. Hem de sadece kendi topraklarımızda değil, dünya mutfağında da adından söz ettirerek.

Hatay, sadece medeniyetlerin buluştuğu bir şehir değil; aynı zamanda bu medeniyetlerin yemek kültürlerinin de harmanlandığı çok özel bir coğrafyadır. Tıpkı mozaik gibi… Bu mozaikte her yemeğin bir hikâyesi, her tarifin bir kökü vardır. Bir tabak tepsi kebabı sadece et değildir; paylaşmanın, imecenin, birlikteliğin sembolüdür. Bir kase zahter salatası sadece ot değil; doğayla uyumun, toprağa saygının ifadesidir.

Ancak ne yazık ki şehirleşme, göçler ve hızlı yaşam tarzı bu değerli mutfağın köylerdeki doğal kaynaklarını geri plana itti. Tandırın yerini fırınlar, imece usulü sofraların yerini hazır tabaklar aldı. Bu değişim kaçınılmaz olabilir; ancak bu değerlerin kaybolması kader değildir.

Bugün sevindirici gelişmeler de yaşanıyor. Hatay’da düzenlenen gastronomi festivalleri, yurt içi ve yurt dışında açılan yöresel restoranlar, sosyal medyada milyonlara ulaşan tarif videoları köy yemeklerimizi yeniden gündeme taşıyor. Özellikle kadın kooperatifleri sayesinde hem üretim canlanıyor hem de geleneksel tarifler kayıt altına alınıyor. Artık sadece “annelerimizin bildiği tarifler” değil, aynı zamanda “genç şeflerin öğrendiği miras” haline geliyor.

Yerel yönetimlerin ve sivil toplumun burada üstlendiği rol hayati. Altyapı destekleri, gastronomi rotaları, yerel ürünlerin markalaşması gibi adımlarla köy mutfağımız bir turizm değeri hâline geliyor. Bununla birlikte her bireye de görev düşüyor: soframıza aldığımız bir zeytinin nereden geldiğini, içtiğimiz bir ayranın nasıl yapıldığını bilmek; sadece yemek değil, kültür tükettiğimizin farkında olmak gerek.

Köy yemekleri sadece geçmişi hatırlatmaz; aynı zamanda geleceğin doğal, sağlıklı ve sürdürülebilir beslenme modeli olabilir. Bu yüzden diyoruz ki:  

Gerçek lezzet; doğal olan, emekle yapılan ve kültürle yoğrulandır.  

Hatay’ın köy sofraları ise bu tanımın en saf halidir.

Ve biz bu sofranın hem mirasçısı, hem de koruyucusu olmalıyız.

Devamını Oku

“KÖYLER MAHALLE OLDU, DESTEKLE GÜÇLENİYOR”  

“KÖYLER MAHALLE OLDU, DESTEKLE GÜÇLENİYOR”  
0

BEĞENDİM

ABONE OL

“Köydük, Mahalle Olduk… Şimdi Yeniden Ayağa Kalkıyoruz”  

“Adı Mahalle, Ruhu Köy… Değerler Hâlâ Bizde”  

“Köylerimiz Mahalle Oldu, Şimdi Sıra Değerlere Sahip Çıkmakta”  

“Unutulan Değil, Yeniden Hatırlanan Köyler”  

“Köyden Mahalleye: Yeni Bir Başlangıç Mümkün”

 Köy Hayatı ve Hatay’ın Unutulmaması gereken Değerleri köylerimiz 

Zamanla yarışan modern hayat, bizi şehirlerin beton yığınlarına sıkıştırırken, asıl değerlerimizi de sessizce geride bırakıyoruz. Oysa Anadolu’nun bereketli topraklarında, özellikle de Hatay’ın köylerinde; birlik, üretim ve huzurla yoğrulmuş bir yaşam kültürü var. 

Hatay sadece tarihiyle değil, köylerinin taşıdığı kültürel mirasla da kıymetlidir. Her köyde bir efsane, her taşın altında bir hatıra gizlidir. Komşuluğun gerçek anlamını, bir tas yemeğin kaç haneye bölündüğünü, toprağa küsmeyen insanların hikâyelerini bugün unutmaya başladık.

Eskiden sabah ezanıyla uyanan köy, tütünle, zeytinle, narla güne başlardı. Gençler tarlada çalışır, yaşlılar dut gölgesinde hikâyeler anlatırdı. Bugün ise çoğu köy sessiz… Genç nüfus göç etmiş, üretim durmuş, gelenekler hatıralara hapsolmuş durumda. Kaldı ki, birçoğu artık köy değil, resmiyette “mahalle” statüsünde. Bu dönüşüm sadece bir tabelaya değil, ilgisizliğe de yol açtı. Altyapı, üretim desteği, sosyal imkanlar yetersiz. Oysa yerel yönetimlerin bu mahalle statüsüne geçmiş eski köy yerleşimlerine daha fazla destek vermesi, üretimi ve köy kültürünü yaşatmak için elzemdir.

Bu yazıyla bir çağrı yapmak istiyorum:  

Köylerimizi yeniden hatırlayalım. Tarımı, dayanışmayı, doğayla barışık yaşamı… Unutulan değerlerimizi yeniden yaşatmak için bir adım atalım. Çünkü bir milletin hafızası, köylerinde saklıdır.!

Devamını Oku

GELECEĞİ İNŞA ETMEK, GEÇMİŞİ TEKRARLAMAMAKLA MÜMKÜNDÜR

GELECEĞİ İNŞA ETMEK, GEÇMİŞİ TEKRARLAMAMAKLA MÜMKÜNDÜR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Antakya, tarih boyunca birçok zorlukla karşılaştı. Ancak bugün, belki de en kritik eşiklerden birindeyiz. Şehir, yeniden ayağa kalkma sürecinde önemli adımlar atarken, bu sürecin başarıya ulaşması büyük oranda yerel yönetimlerin iradesine, vizyonuna ve sorumluluk anlayışına bağlıdır.

Geçmişte, kişisel hesaplar, popülist yaklaşımlar ve denetimsizlik nedeniyle yaşanan kayıplar, sadece fiziksel değil; sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda da derin yaralar açtı. Bu hataların tekrarına tahammülümüz yok. Bugün görevde olan yöneticilerin, bu tarihi sorumluluğu omuzladıklarının farkında olmaları şart.

Planlamadan denetime, imardan sosyal hizmetlere kadar atılacak her adım, sadece bugünün değil, gelecekte yaşayacak nesillerin kaderini belirleyecek. O nedenle, yerel yönetimler günü kurtaran değil; yıllara yayılan, sağlam, şeffaf ve halkla iç içe projelere yönelmelidir.

Kişisel çıkarlar, dar grup hesapları ya da günübirlik siyasi kaygılarla hareket eden anlayışlar artık bu şehirde yer bulmamalıdır. Antakya, ikinci bir ihmali, ikinci bir sorumsuzluğu kaldıramaz. Unutulmasın; kentleri kaderine değil, yöneticilerinin kararlarına terk ederiz. Ya sorumlulukla geleceği inşa ederiz ya da suskunluğumuzla geçmişin hatalarını tekrar ederiz.

Antakya İçin Sorumluluğumuzu Unutmayalım!

 Geleceği şekillendirecek olan sizlersiniz; sorumluluğunuzu unutmayın.

 Her karar, şehrimizin kaderine yön verir; bunu akıldan çıkarmayın.

 Antakya’yı yaşatmak, görev değil, onurdur.

 Kişisel hesaplar değil, halka hizmet öncelik olmalıdır.

Devamını Oku