BİR ANNEYE VEDA EDEMEMEK
Bir annenin ardından kalan sessiz boşluk, bazen kelimelerden daha ağırdır.
Sevgili anneciğim,
Sen gittin.
Ve içimde bir şey,
yerinden söküldü.
Adını koyamıyorum.
Acı desem dar geliyor,
özlem desem eksik kalıyor.
Sanki görünmeyen bir el
içime çöktü
ve ben neyle vurulduğumu
hâlâ bilmiyorum.
Nefes alıyorum,
ama her nefeste
senin yokluğun var.
Gidişin sessizdi, anne.
Öyle sessiz ki
bazen gerçekten gidip gitmediğinden
şüphe ediyorum.
Elini tutamadım.
Sana son kez dokunamadım.
“Dur!” diyemedim.
Bir anneye böyle veda edilmezdi.
Ama hayat,
her zaman usulüne uygun acı vermez.
Gidişinden sonra
ortada kaldım.
Ecelin var ama
vedası yoktu bu ölümün.
İçimde kapanmayan bir yer açıldı
ve zaman
oraya hiç uğramadı.
Toparlanırım sandım.
İnsan kendine yalan söylüyor bazen.
Toparlanamadım.
Günler geçti,
eksiklik geçmedi.
Sanki bir parçam
seninle birlikte çıktı evden
ve bir daha dönmedi.
Şimdi soruyorum kendime:
Seni nerede bulacağım, anne?
Bazen umutlanıyorum.
“Belki bir gün…” diyorum.
Sonra anlıyorum;
bazı buluşmalar
sadece hayalde yaşar.
Telefon rehberimde adın duruyor.
Silmedim.
Silmek,
seni ikinci kez kaybetmek gibi.
Telefon hiç çalmıyor
ama ben yine de bakıyorum.
Belki bu sefer sensindir diye.
Olmadığını bile bile.
Kimse yokken ağlıyorum.
Sessizce.
Çünkü anlatacak kimse kalmadı.
“Bunu kime anlatayım şimdi?”
dediğim yerde
kocaman bir boşluk var.
O yer,
senindi, anne.
Herkes gider sanırdım,
ama anne kalır.
Yanılmışım.
Hayattayken
bazı şeylerin değerini bilmedim belki.
Bilmek istemedim.
Sanki hep oradaymışsın gibi
davrandım.
Şimdi anlıyorum:
İnsan en büyük vurgunu
kaybettikten sonra yiyor.
O darbe,
bir anda öldürmüyor insanı.
Yüreği,
zamanla çökertiyor.
Elimde bir resmin var.
Onunla yaşıyorum seni.
Bazen bakıyorum,
bazen bakamıyorum.
Çünkü aynı karede
hem varsın
hem de
bir daha hiç olmayacağın gerçeği.
Bazen dalıyorum.
Kapı açılacak sanıyorum.
Sesini duyacağım sanıyorum.
Sonra gerçek geliyor
ve beni yine
yerle bir ediyor.
Bu acı
anlam taşımıyor, anne.
İyileştirmiyor.
Güçlendirmiyor.
Sadece duruyor.
Bazen hafifliyor gibi oluyor
ama gitmiyor.
İçimde bir oda var artık;
kapısı açık,
ışığı sönük,
senin eşyaların hâlâ orada.
Ama biliyorum:
Sen bende kaldın.
Gittiğin yerde değil,
içimde.
Dokunulmayan bir yer gibi.
Eksik ama dolu.
Bir gün
o sönük ışığı yakmayı öğreneceğim.
Bana bıraktığın her şeyi
kendi ellerimle taşıyacağım:
gülüşünü,
kokunu,
öğütlerini.
Adını yaşatacağım.
Boşluk orada kalacak belki,
ama içine
senin sevgini koyacağım.
Acı duracak.
Yanında umut büyüyecek.
Çünkü sen bana bunu öğrettin, anne:
Sevmeyi.
Kaybetmeyi.
Ve yine de
ayakta kalmayı.
Sen gittin
ama ben seninle devam ediyorum.
Her adımımda elin var.
Her gülüşümde sıcaklığın.
Ve bir gün,
senin bana bıraktığın o sevgiyle
hayata yeniden
“Evet” diyeceğim.
Bu,
seni geride bırakmak değil;
seni
yanımda taşımak olacak.
Kızın