BİRAZ SEN, BİRAZ BİZ
Varoluşsal Denge ve Gönüllülüğün Gizli Hediyesi
Kâinat, kusursuz bir denge ve devinim hâlindedir. Dünya ve yaşam, bu hassas terazinin içinde nefes alıp verir.
Bu denge öylesine ince bir yapıya sahiptir ki; kefesinin birinden eksiklik ya da fazlalık olduğunda, bütün sistem altüst olur. Doğanın yasası basittir: Ne alıyorsak, en az onun kadar yerine koymalıyız. İnsanlık da bu evrensel denge yasasından muaf değildir.
Oysa modern birey, sadece almaya odaklanmıştır. Bireysel başarı, kişisel zenginlik, sınırsız tüketim… Bu tek taraflı akış, yalnızca toplumsal kaynakları değil, aynı zamanda ruhumuzu da tüketir. İşte bu dengesizliğin yarattığı varoluşsal açlık, bizi gönüllülük eylemine, yani katkı sunma ihtiyacına iter.
Gizli Çıkarımız: Anlam Arayışı
Gönüllülük sadece başkalarına yardım etmek midir? Yoksa bu eylem, psikolojik iyi oluşumuz, anlam arayışımız ve benlik saygımız için de bir araç mıdır?
Gerçek şu ki: Gönüllülük eylemi, bencilliğin en yüce biçimidir.
Bu bir çelişki değil, bir varoluşsal gerçektir. Çünkü başkasına uzattığımız her el, aslında kendimize uzattığımız bir eldir. Doğaya sahip çıkıp, onu koruyup kolladığımız kadar yaşam kalitemiz artar. İnsana ve topluma değer kattığımız ölçüde ise daha güvenli, huzurlu ve zengin bir yaşam kurarız. Çünkü evren, kendisine gösterilen özeni her zaman bir biçimde geri verir.
Önceki yazılarımızda konuştuğumuz yalnızlık ve eylemsizlik, bu dengeyi bozmanın sonucuydu. Gönüllülük eylemi, bizi yeniden o dengeye bağlar.
Toplumsal bir sorunu çözmek için çabaladığımızda, o bütünün parçası olduğumuzu hissederiz — ve bu duygu, bize paha biçilmez bir iç huzur ve anlam hissi armağan eder.
Gerçek Fedakârlığın Sınırı
Peki, gerçek fedakârlık nerede başlar, nerede biter?
Eğer bir katkı sunma eylemi bizi tüketiyor, benliğimizi değersizleştiriyor ve bize acı çektiriyorsa, bu fedakârlık değil; kişisel bir dramdır. Gerçek fedakârlık, bireyin kendisini tüketmeden topluma değer katabilme sanatıdır.
Bu, evrensel dengeye uygun bir alışveriş modelidir: Hem katkı sunuyoruz, hem de karşılığında yaşama sevincini ve anlamı alıyoruz. Katkı sunarken kendimizi iyi hissetmemiz bir “bonus” değil, doğanın adil bir geri ödemesidir. Bu, kâinatın denge yasasıdır.
Son Söz
Yaşam, yalnızca almaktan ibaret değildir. Katkı sunmanın, değer yaratmanın yarattığı o görünmez hediye, her şeyi tüketen modern hayatta bizi yeniden insanlığımıza bağlayan en güçlü köprüdür.
Peki siz, bu evrensel dengeyi sağlamak için, dünyadan aldığınızın karşılığını hangi somut eylemle yerine koyacaksınız?
Duygu ve düşüncelerinizi fikriniyaz@gmail.com adresi üzerinden bana iletebilirsiniz.
Birlikte düşünmek dileğiyle…