Cennet

Cennet; Semavi dinlerde, ölmüş olan kişilerin Allah'a bağlılığı, Allah'a olan inancı, Allah için yaptığı ibadetler ve işlediği sevaplara ebediyen göre kalacağı düşünülen bir yerdir. Arapça bir sözcük olan Cennet, "Bahçe" anlamına gelmektedir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:

“Allâhü Teâlâ ‘Sâlih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir insanın hatırından geçirmediği ni’metler hazırladım.’ buyurdu. Dilerseniz (bunu beyan eden) şu (Secde sûresi, 17.) âyeti okuyun:

“Onların yaptıkları amellere mükâfat olarak gözlerin aydın olacağı şeylerden neler saklanılmış olduğunu artık hiçbir kimse bilmez.”

Cennette Tûbâ denilen bir ağaç vardır. Bir süvâri, gölgesinde yüz sene gezse onu katedemez; onun gölgesini bitiremez. Dilerseniz (bunu beyan eden) şu (Vâkıa sûresi, 30.) âyeti okuyun:

“(O cennettekiler) uzanmış (yayılmış) gölgededirler.”

Cennette azıcık bir yer, dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır. Dilerseniz (bunu beyan eden) şu (Âli İmrân sûresi, 185.) âyeti okuyun:

“Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulursa işte o kendini kurtarmış ve murâdına ermiştir. Dünyâ denilen o fânî hayat, (müşteriyi kandırmak için allanıp pullanan ve alındıktan sonra değersiz olduğu anlaşılan) ve aldatan şeylerden başka hiç bir şey değildir.” (Tirmizî)

Bir başka hadîs-i şerîfte şöyle buyuruldu:

“Allâhü Tebâreke ve Teâlâ Cennet ehline “Ey cennet ehli! diye hitâb eder. Onlar da;

“Ey Rabbimiz, ferman buyurunuz, emrinizi îfâya her zaman hazırız ve dâimâ kulluğundayız.” derler. Cenâb-ı Hak:

“Nasıl, şu hâlinizden râzı mısınız?” buyurur.

“Ey Rabbimiz, nasıl râzı olmayalım. Sen bize hiçbir kimseye vermediğin bunca nimetleri ihsan buyurdun.”

“Size ben bundan daha şerefli nimet vereceğim.”

“Ey Rabbimiz, bu nimetlerden daha kıymetli nasıl bir nimet olabilir ki?”

“Sizden râzı ve hoşnutluğumun şerefine lâyık oldunuz. Artık bundan sonra ebediyen size azâb etmeyeceğim.”

Cenab-ı Allah bizleri Cennet’ine giren kullarından eylesin.