GEÇİCİ YAŞAMIN UZAYAN GÖLGESİ: HATAY’DA KONTEYNER DÖNEMİ NEDEN BİTMEDİ?
Hatay, ardı ardına gelen afetlerin gölgesinde yeniden kurulurken; bu süreci ayakta tutan en büyük güç, sahada kesintisiz devam eden emektir.
Önceki yazının devamıdır.
Bu yazının ilk bölümünden sonra bana en çok yöneltilen soru şuydu:
“Hatay’da hâlâ çadırlarda yaşayan insanlar var mı?”
Bu algının nasıl ortaya çıktığını bilmiyorum; fakat bu şehirde yaşayan biri olarak gerçeği netleştirmek zorundayım:
Hayır, Hatay’da çadır dönemi bitti. Bugün kimse çadırda yaşamıyor.
Hatay’ın bugün yaşadığı sorun çadırlar değil; jeolojik zorunluluklar, altyapı hazırlıkları ve ardı ardına gelen doğal afetler nedeniyle uzayan konteyner yaşamı. Bu durum sanıldığından daha karmaşık bir tabloya işaret ediyor; çünkü Hatay, depremden sonra bir felaketi atlatıp rahatlamadı—tam tersine, kesintisiz bir afet zincirinin içinden geçti.
DEPREMİN ARDINDAN BİTMEYEN AFET DİZİSİ
Son üç yılda Hatay yalnızca depremle değil; üst üste gelen doğal olaylarla sınandı. Şehir bu süreçte orman yangınları, şiddetli fırtınalar, sel ve taşkınlar, heyelan riski taşıyan bölgeler, ani yağışların zorladığı drenaj hatları ve kıyı hattında etkili rüzgâr tahribatıyla mücadele etti.
Bu nedenle yeniden yapılanma süreci klasik bir “inşa takvimi” ile ilerleyemedi. Bir bölgede temel atılmadan önce zemin yeniden değerlendirildi; başka bir bölgede sel sonrası planlama değişti; yangından etkilenen kırsal hatlar baştan düzenlendi.
Hatay’ın yeniden kuruluşu, beton ve demirden ibaret bir süreç değil; doğanın sürekli test ettiği bir kenti ayakta tutma mücadelesi.
KONTEYNER YAŞAMI NEDEN DEVAM EDİYOR?
Konteynerlerde süren yaşam ne bir gecikmenin ne de bir ihmalin sonucu. Tam aksine, şehrin güvenli bir geleceğe hazırlanması için geçilmesi gereken zorunlu bir aşama.
Başlıca nedenleri şöyle özetleyebiliriz:
• Zemin sıvılaşması görülen alanlarda güçlendirme bitmeden temel atılamaması,
• Hak sahipliği süreçlerinin çok aşamalı ilerlemesi,
• Altyapısı tamamlanmadan konutların teslim edilememesi,
• Sel ve yangın sonrası proje revizyonlarının zorunlu hâle gelmesi,
• Mahalle kültürü nedeniyle ailelerin yeni yaşam alanlarını görmeden taşınmak istememesi.
Dolayısıyla konteyner yaşamı kalıcı bir tabloyu değil; güvenli konutlara geçişin teknik hazırlık sürecini temsil ediyor.
ELEKTRİK VE SU KESİNTİLERİ NEDEN YAŞANIYOR?
Hatay’da zaman zaman görülen elektrik ve su kesintileri yalnızca depremin bıraktığı hasarla açıklanamaz. Şehir, deprem sonrası zaten zayıflamış olan altyapısını bu kez fırtınaların devirdiği enerji hatları, sel ve taşkınların tahrip ettiği şebekeler, ani yağışların basınç dengesini bozan etkileri ve kıyı bölgelerinde rüzgâr kaynaklı hasarlarla birlikte ayakta tutmaya çalışıyor.
Bir yandan yeni hatlar döşenirken, diğer yandan afetlerin zorlayıcı etkisi nedeniyle hem planlı kesintiler hem de anlık arızalar meydana gelebiliyor.
Bu kesintiler bir ihmalin değil, üst üste gelen doğal afetlerin baskısı altında yeniden kurulan bir altyapının zorunlu duraklarının sonucudur.
MEHMET ÖNTÜRK: AFETLERLE SINANAN BİR ŞEHRİN NABZINI TUTMAK
Hatay gibi çoklu afetlerle sınanan bir şehirde yeniden yapılanma yalnızca inşaat sahalarında değil; her risk döneminde sahada olmayı gerektirir. Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Öntürk’ün bu süreçteki rolü de tam bu noktada belirginleşiyor.
Meteorolojik uyarılar geldiğinde vatandaşları doğrudan bilgilendirmesi, şiddetli yağış öncesi drenaj kontrollerini başlatması, fırtına sonrası kapanan yolların açılmasını sahada takip etmesi, sel riski yükseldiğinde dere yataklarında inceleme yapması bu çalışma disiplininin parçalarıdır.
Burada esas olan görünürlük değil; sorumluluğun gerektirdiği anda şehrin nabzını bizzat tutmaktır.
Hatay’ın günlük hayatını her afetin ardından yeniden ayağa kaldırma çabası ise, şehrine yüreğini koyan bir başkanın kararlı duruşuyla devam ediyor.
Yazan: Nurgül Bekar