MEVSİM DEĞİŞİRKEN RUHUMUZ DA DEĞİŞİR

Mevsim geçişleri sadece doğayı değil, ruh halimizi de etkiler.

Yazın enerjik, hareketli, dışa dönük hali yerini sonbaharın dinginliğine bırakırken; bedenimiz ve zihnimiz de bu değişime uyum sağlamaya çalışır. Aslında doğanın döngüsüyle bizim içsel döngümüz arasında görünmez bir bağ vardır.

Sonbaharda günler kısalır, güneş ışığı azalır. Bu durum sadece havayı değil, beynimizdeki kimyasal dengeleri de etkiler. Serotonin ve dopamin düzeylerindeki değişim, bazen motivasyon düşüklüğü, yorgunluk ya da duygusal dalgalanmalar olarak karşımıza çıkar. Özellikle bu dönemde “hiçbir şey yapasım yok” hissi sıkça duyulur.

Bu, zayıflık değil; doğanın ritmine verilen doğal bir yanıttır.

Birçok kişi bu dönemi hüzünle ilişkilendirir.

Oysa sonbahar bize yavaşlamayı, derin nefes almayı ve iç sesimizi duymayı hatırlatır.

Hızlı geçen günlerin ardından gelen bu durgunluk, aslında ruhsal bir dinlenme alanıdır.

Yazın koşuşturmacasından çıkıp yeniden kendimizi duymak için bir fırsattır.

Bu süreçte doğanın içindeki değişime tanıklık etmek — sararan yaprakları izlemek, gün batımına birkaç dakika fazla bakmak, biraz sessizlikte kalmak — psikolojik olarak da dengeleyici etki yaratır. Çünkü insan zihni, doğanın ritmiyle uyumlu olduğunda kendini daha bütün hisseder.

Sonbahar, bizden bir şeyleri bırakmamızı ister:

Fazla yükleri, hızla tüketilen zamanı, bazen de kendimize yönelmekten alıkoyan koşuşturmayı.

Bırakmak, kaybetmek değildir; yeniden yer açmaktır.

Tıpkı doğanın yeni döngüsüne hazırlanması gibi, biz de kendi iç dünyamızı kışa, dinginliğe ve yenilenmeye hazırlamış oluruz.

Sonbaharı hüzünle değil, farkındalıkla karşılamak ruhsal dayanıklılığımızı güçlendirir.

Her yaprak dökümü, bir iç sessizliğe davet gibidir.

Ve belki de o sessizlikte, en çok kendimizi duyarız.