YIKILAN MAHZENİN YANKISI: GERÇEK ACININ SESSİZ ÇIĞLIĞI

Aydınlanmış Mahzenin Kaçınılmaz Çöküşü

Bir önceki yazımızda, egonun son kalesi olan o “Aydınlanmış Mahzen”den söz etmiştik.

Her şeyin pozitif olduğu, kusurların örtüldüğü, acıların “manevi atlama” kalkanıyla dışarıda tutulduğu o steril alandan…

Peki, o mahzenin duvarları sonsuza kadar ayakta kalabilir mi?

Hayat, filtresiz ve çiğ gerçekliğiyle kapıya dayandığında o sahte yapıya ne olur?

Mahzen sarsıldığında, aslında iradenin ertelenmiş faturası önümüze konur. Çünkü manevi narsisizmde duygular yönetilmez; inkâr edilir. Öfke, yas, utanç gibi insana dair bütün o zor duygular “düşük titreşim” etiketiyle bastırılır. “Evrensel yasalar beni korur” diyerek geçiştirilen her his, içeride yığınak yapmaya devam eder.

Oysa hiçbir duygusal borç, manevi bir cümlenin arkasına saklanarak yok olmaz.

Sadece ertelenir.

İRADENİN ERTELENMİŞ FATURASI

Manevi narsistin iyi oluş hâli, yüzeyde tutulan bir enerji balonundan ibarettir.

Bu balon, eleştiriyle, hastalıkla, beklenmedik bir kayıpla ya da en çok da insanın kendi yetersizliğiyle dürüstçe karşılaşma anında patlar.

Ve o an geldiğinde, yıllarca bastırılan bütün duygular bir tsunami gibi geri döner.

Mahzen yıkılmıştır.

Bu çöküş anında kişi, kaçtığı sorumluluklarla ve birikmiş duygularla yüzleşmek zorunda kalır. Kendini “aydınlanmış” ilan eden tutsak irade, şimdi derin bir utanç ve anlamsızlık boşluğunun içinde kalakalır.

Çünkü benlik saygısı gerçek çabaya değil, kurduğu kusursuz imaja bağlıydı.

İmaj yıkıldığında benlik de onunla birlikte çöker.

Bu, özgül iradenin en büyük krizi:

Sahte kudretin iflası.

KRİZDEN KUDRETE: ÖZGÜR İRADEYE DÖNÜŞ

Mahzenin yıkılması ilk bakışta bir felaket gibi görünür; fakat iyileşmenin zorunlu başlangıcıdır.

Sahte benlik çözülmeden gerçek benlik ortaya çıkmaz.

Özgür İradeye giden yol, acıdan kaçış tünelleri kazmakla değil…

Acının içinden güç devşirmeye çalışmakla da değil…

Onu olduğu gibi kabul etmekle başlar.

Gerçek maneviyat bizi “her zaman iyi hissetmeye” çağırmaz.

Aksine, her duyguyu dürüstçe hissetmeye davet eder.

Gelişim, yaralarımızı manevi sözlerle sarmakta değil;

o yaraların hava almasına izin vererek, yavaş ama sahici bir iyileşmeye kapı aralamaktadır.

Egonun inşa ettiği bütün sahte sığınaklar, er ya da geç yıkılır.

Önemli olan, o çıplak ve savunmasız anda yeni bir mahzen inşa etmeye kalkışmak değil;

o anın gerçekliğini taşımaya cesaret etmektir.

Peki siz, manevi yolculuğunuzda kaçındığınız ve mahzene hapsettiğiniz hangi duygunun faturasıyla yüzleşmekten çekiniyorsunuz?

Duygu ve düşüncelerinizi fikriniyaz@gmail.com adresinden benimle paylaşabilirsiniz.

Birlikte düşünmek dileğiyle…