Bu çağda, etrafımız başarı hikayeleriyle, “en iyi versiyonun ol” çağrılarıyla dolu. Her birimiz, sanki bir yarıştaymışız gibi daha fazlasını elde etmek, kariyer merdivenlerini tırmanmak ve her alanda “bir numara” olmak için nefes almadan koşuyoruz. Bu koşuşturmada, hayatımızın iplerinin kendi elimizde olduğuna, tüm bu hırsın özgür irademizin bir eseri olduğuna inanıyoruz.
Peki, ya bu inanç, bizi asıl gerçeğimizden uzaklaştıran bir yanılgıysa?
Nietzsche’nin bıraktığı yerden değil de, biraz daha kendi topraklarımızdan bakınca görüyoruz ki, o kadim değerlerin yerini birer birer yeni efendilerimiz almış. Eskiden kaderimizle, gönül huzuruyla yaşarken, şimdi bizi yepyeni birer put esir almış durumda: kariyer, unvan ve el âlemin takdiri.
Özellikle kişisel gelişim kitaplarının sunduğu tek tip başarı reçetelerinde kayboluyor, sürekli yeni bilgiler edinerek ve başkalarının perspektifinde yol almaya çalışarak kendi iç sesimizi bastırıyoruz. Bu koşu, bizi kendimizden uzaklaştırmaktan öteye gitmiyor. Çünkü peşinde koştuğumuz başarı, kendi gönlümüzden doğan bir niyet değil; hep birilerinden, bir yerlerden gelen, “doğru” kabul edilen o yol.
Bu yeni efendiler, bize kendi hür irademizle yürüdüğümüzü söylerken, aslında bizi “el âlem ne der” kaygısının peşine takıyorlar. Kendimizi geliştirmeye adadığımızı düşünürken, farkında olmadan dış etkenlerin ve endüstrinin bizim için belirlediği kalıba sığmaya çalışıyoruz.
Bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşı ve hırsı, bizi gerçeğimize ve kendi otantik potansiyelimize kör kılmakta.
Bu koşuşturmanın sonunda, istediğimiz konuma gelsek bile, içimizdeki o derin boşluk hissi pek azımızı terk ediyor. Çünkü o gönül rahatlığı, o iç huzuru, ne makamda ne de parada saklı. O, dışarıdan gelen alkışların sesiyle değil, kendi vicdanımızın ve kalbimizin sesiyle bulunur.
Belki de asıl mesele, kişisel gelişim kitaplarının içinde gömülmek değil, sokaklarda insanlara karışmak, doğa ile barışmaktır. Gerçek gelişim, başkasının haritasını ezberlemekten değil, hayatın kendisinde kaybolup, kendi yolumuzu bulmaktan geçer. Belki de en büyük zafer, birilerine benzemek için değil, sadece ve sadece kendimiz olmak için verdiğimiz o mücadeledir.
GENEL
04 Ağustos 2025KÖŞE YAZILARI
04 Ağustos 2025GÜNDEM
04 Ağustos 2025GÜNDEM
04 Ağustos 2025GÜNDEM
04 Ağustos 2025GÜNDEM
04 Ağustos 2025GÜNDEM
04 Ağustos 2025