İradenin Zindanından Yeniden Doğuşa

ABONE OL
9 Eylül 2025 12:36
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Merhaba değerli okurlar,

Bu kez kaleme aldığım yazı, bir dostumun bana gönderdiği kısa ama sarsıcı bir metinden ilham aldı. Onun birkaç satırı, yıllardır akılla ve kavramlarla anlatmaya çalıştığımız şeyleri, tek bir nefeste somutlaştırarak özetliyordu. İşte o satırlar:

“İstediğim ne varsa olmuş, korktuğum ne varsa geçmişti. Sonunda evi istediğim renge boyamış ve manzaramı kendim seçmiştim. Hep istediğim o klimayı da almıştım. Artık hayat istediğim iklimdeydi. Dünyanın renginin ve hatta tüm mevsimlerin insanın nazarında olduğunu anladığım o basitlik içinde, mutluydum. ‘İrade’yi ‘denge’ ile buluşturmuş, neredeyse olmuştum. Ne var ki, nabzımın attığını da unutmuştum.

Kendi baharımda oyalandığım o günlerin birinde, sen elinde bir demet sarı lale, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle gelmiştin. Ayrılığı öğreten çiçekler ve kavuşmayı anlatan gülümsemenle ‘tezatlıktır, her şeyi öğreten’ diyordun. Her şey yeniden tanımlanıyor ve bütün temsiller anlam değiştiriyordu. Bir yerlerde birileri yeni bir besteye başlamıştı. Duyuyordum. İlk kez parka giden bir çocuk gibi irademden kopup dengenin savrulduğu o yere doğru koşuyordum. Ve o güne dek öğrendiğim her şeyin enkazının altında, ilk kez nefes alıyordum. ‘Yaşamak’ diyordum; hayattan münezzeh, iradeden yoksun, hafızaya karşı… Yunus’un kırk yıl sırtında taşıdığı odunu atması gibi, tuğla tuğla örüp boyadığım o duvarı yıkıyorken, ben ilk kez yeniden doğuyordum.”

Bu satırlar, bize önemli bir gerçeği hatırlatıyor:
İnsan, kendi isteğiyle hayatını düzenleyebilir, eşyaları seçebilir, evini boyayabilir, mevsimleri değiştirecek araçlar edinebilir. Fakat tüm bu düzenin içinde kalbin atışını, hayatın canlılığını unutabilir. Hayat bazen fazla planın, fazla kontrolün içinde sessizleşir.

Ve tam da böyle bir anda, beklenmedik bir karşılaşma her şeyi yerle bir edebilir. Ayrılığı hatırlatan bir çiçek, kavuşmayı anlatan bir gülümseme… İşte o tezat, insanı yeniden uyandırır. Kendi kurduğumuz düzenin duvarlarını yıkar ve bize yeniden nefes aldırır.

Gerçek yaşamak, çoğu zaman duvarların içinde değil, o duvarlar yıkıldığında başlıyor. Bizim “dengemiz” dediğimiz şey bazen sadece bir hapishane oluyor. O hapishaneden çıkabildiğimizde, aslında yeniden doğuyoruz.

Yunus Emre, kırk yıl sırtında odun taşıdı; odunların hiçbirinin eğri olmamasına dikkat ederek. Sonra bir gün o odunu sırtından indirdi. Bu bırakış, aslında bir teslimiyet ve ilahi aşka yürüyüşün sembolüydü. Bizim de kendi ellerimizle ördüğümüz duvarları yıkmamız, sırtımızdaki “odun”u bırakmamız gerekiyor. Çünkü gerçek özgürlük, yüklerden ve dayatılmış dengelerden sıyrıldığımızda başlıyor.

Belki sizin hayatınızda da kendi ellerinizle ördüğünüz duvarlar vardır. Ve belki de bir gün, hiç ummadığınız bir anda karşınıza çıkan bir ayrıntı—bir çiçek, bir söz, bir bakış—o duvarları yerle bir edecek. İşte yaşamak, tam da o anda başlayacak.

Görüşlerinizi paylaşmak isterseniz bana [email protected] adresinden ulaşabilirsiniz.

Birlikte düşünmek ve birlikte yol almak dileğiyle…

En az 10 karakter gerekli