ZAMAN MI HIZLANDI, YOKSA BİZ Mİ ONU HIZLANDIRDIK?

ZAMAN MI HIZLANDI, YOKSA BİZ Mİ ONU HIZLANDIRDIK?

ABONE OL
16 Aralık 2025 14:38
ZAMAN MI HIZLANDI, YOKSA BİZ Mİ ONU HIZLANDIRDIK?
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Çocukluğumda günler uzundu. Hafta sonunu beklemek sonsuzluk gibi gelirdi; beklemek diye bir kavram vardı. Zamanın içinde durmak, onu hissetmek mümkündü. O yıllarda zaman algısı bugünkünden çok farklıydı. Şimdi geriye dönüp baktığımda ise aylar birbirinin içine karışıyor, yıllar su gibi akıp gidiyor. Hafta sonunu beklerken bir bakmışız ayın sonu gelmiş.

Uzun süre bu hızlanmanın sebebini zamanda aradım. Oysa zaman değişmemişti; değişen bizdik. Eskiden insanlar acele etmeden yaşardı, koşmak için bir neden yoktu. Bugünse modern hayat, insanları yarın yokmuşçasına, hayata geç kalmış gibi koşturuyor. Zaman hızlanmadı; biz, zamanı hızlandırılmış bir hayatın içine sıkıştırmayı seçtik.

İşte bu yüzden nostalji duygusu, modern insanın dilinden düşmüyor. Geçmişi özlediğimiz için değil, kaybettiğimiz anlamı aradığımız için. İnsan zihni inanılmaz şeyler üretti; ama üretirken zamanı ölçmeyi değil, zamanı yok saymayı öğrendi. Dijital çağda hız arttı, derinlik azaldı.

Eskiden ekran yoktu, ahize vardı. Telefon yalnızca ses içindi; birini aramak, hâlini hatırını sormak için kullanılırdı. O günlerde biri çıkıp “Bir gün herkesin cebinde sürekli açık bir telefon olacak” dese, şaka sanılırdı. Çünkü insanlar daha masumdu; hayat bu kadar kuşatıcı değildi.

Doğa daha temizdi. Yediklerimiz bugün “organik” etiketiyle pahalıya satılan şeylerdi; o zaman bunun adı yoktu, doğaldı. İnsanlar ürettiklerini satar, emeğin gerçek bir karşılığı olurdu. Üretmekle tüketmek arasında anlamlı bir bağ vardı. Tüketim toplumu henüz bu kadar baskın değildi.

Deniz kenarında büyüdüm. Balık hâlinde taze balığın kokusu, roka ve limonun ferahlığı… Yerken ne yediğimizi bilirdik. Komşuluk ve akrabalık ilişkileri derindi. Komşunun cenazesi varsa evde televizyon açılmazdı. Doktora derdimizi anlatırken kibar olmaya özen gösterir, öğretmenimizi yolda görünce içten bir saygı duyardık. Bu korku değil, ölçüydü; insanî bir ölçü.

Sonra bir şeyler değişti. Zamana yetişemez hâle geldik.

Bugün her şeye anında ulaşıyoruz ama hiçbir şeye doymuyoruz. Telefonlar iletişim aracı olmaktan çıktı; günün büyük kısmını yutan bir meşguliyet nesnesine dönüştü. Sabah elimize aldığımız cihaz, fark etmeden akşamı getiriyor. Gün bitiyor ama içi boş kalıyor. Modern yaşamın hızı üretimi azaltırken tüketimi artırdı.

Komşuluk geri çekildi, insanî temas hız uğruna azaldı. Saygı aşındı. Televizyonlar mı değişti? Hayır, biz değiştik. İzlenmeyen hiçbir şey ekrana gelmez; kalitesizlik, talebin sonucudur.

Asıl soru şu: Birileri ekranlarda para kazanırken, biz ne kazandık?

Cevap rahatsız edici. Mahremiyeti, sabrı, saygıyı ve en önemlisi kendimize olan saygıyı kaybettik. Her şey normalleşiyor; çünkü insanlar zihinsel ve duygusal alanlarını yavaş yavaş siliyor.

Muhtemelen daha da ileri gideceğiz. Bugün hayal edemediklerimiz, yeni nesiller için sıradan olacak. Onlar da bir gün bu zamanı “nostalji” diye anacak. Çünkü zaman algısı her kuşakta yeniden şekilleniyor.

Değişen zaman değil. Değişen, insanın zamanı yaşama biçimi.

Bir an durup düşünmek gerekiyor: Gerçekten ne üretiyoruz? Ne okuyoruz? Kime saygı duyuyoruz? Ve kendimize neden bu kadar az saygı gösteriyoruz?


Yazan: Nurgül BEKAR

En az 10 karakter gerekli