Bugün size bir inşa sürecinden değil, bir yıkımın gölgesinde yaşanan sessiz çöküşten bahsedeceğim. Hatay’da yeniden yapılanma adı altında yürütülen süreç, kağıt üzerinde güzel görünse de sokakta, tarlada, çadırda, yüreğimizde bambaşka bir hikâye yazılıyor.
Çünkü mesele ev yapmak değil artık.
Mesele, kimin için yapıldığı.
Hatay’da deprem sonrası başlayan yeniden yapılanma sürecinde yaşanan çelişkiler ve halkın endişeleri giderek artıyor.
Bugün, hepimizi yakından ilgilendiren ve Şehrin kalbinde yaşanan bu gelişmeler, sadece bir kent planlaması meselesi değil; aynı zamanda bir adalet, güven ve gelecek meselesidir.
Hatırlayacağınız üzere,
Deprem sonrası yapılan açıklamalarda, Hatay’ın modern, güvenli ve sürdürülebilir bir kent olarak yeniden inşa edilmesi gerektiği açıkça ifade edilmişti. Uzmanlar ve yetkililer geçmişte yapılan hataların tekrarlanmaması gerektiğini vurgulamış; özellikle fay hatlarına yakın, zemin açısından riskli bölgelerde yeniden yapılaşmanın büyük bir tehlike arz ettiğini dile getirmişti.
Bu kapsamda, konutların dağ yamacına doğru, daha sağlam ve güvenli zeminler üzerine inşa edilmesi gerektiği kamuoyuna duyurulmuştu. Ancak, yeni konutların yapılacağı alanların yetersiz olduğu öne sürülerek, devlete ait hazine arazilerinin yetmediği gerekçesiyle, özel mülkiyete ait tapulu zeytinliklerin kamulaştırılması süreci başlatıldı.
Binlerce dönüm zeytinlik birer birer elden gitti…
Hataylıların yıllardır geçim kaynağı olan zeytinlikler, birer birer kamulaştırıldı. Bu alanlar, tarım ve ekonomi açısından büyük önem taşırken, şimdi TOKİ konutlarına dönüştürülmeye başlandı. İnsanlar, çadırlarda yaşam mücadelesi verirken, başka çareleri kalmadığını düşündüler. “En azından başımızı sokacak bir evimiz olsun,” diyerek bu sessizliğe mahkûm oldular.
Ancak olaylar tam da burada karmaşıklaşmaya başladı. Zeytinliklerin kamulaştırılması tamamlandıktan sonra, daha önce “riskli bölge” ilan edilen birçok alanın birer birer imara açıldığı görüldü. Hem de hiçbir geçerli açıklama yapılmadan…
Riskli bölgeye nasıl inşaat izni verildi?
Şaşkınlık içindeki vatandaşlar, yetkililere şu soruyu sormaya başladı:
“Hani buralar riskliydi? Hani burada yapılaşmaya izin verilmeyecekti?”
Aldıkları cevap ise, “Fore kazık sistemiyle risk ortadan kaldırıldı” oldu. Yani daha önce yapılaşmaya uygun bulunmayan zeminlere, teknik müdahaleyle inşaat yapılabileceği ileri sürüldü.
Ancak bu cevap, halkı tatmin etmedi. Çünkü bu söylem, zeytinliklerin neden göz göre göre kamulaştırıldığını açıklamıyordu. Eğer riskli bölgeler fore kazıkla güvenli hale getirilebiliyorsa, neden binlerce zeytinlik yok edildi? Bu sorular cevapsız kaldı.
Milyon dolarlık ‘Millet Bahçesi’ bile imara açıldı
Örnek mi? İşte Atatürk Caddesi’ndeki General Şükrü Kanatlı Mahallesi’nde bulunan, yapımı için milyonlar harcanan Millet Bahçesi. Bu alan da imara açıldı. Gerekçe olarak ise Asi Nehri’ne yakın konutların kaldırılıp, karşı tarafa – yani millet bahçesinin bulunduğu yere – yeni konutlar yapılacağı gösterildi. Yeşil alan ise yolun karşı tarafına yapılacaktı.
Ama gelin görün ki, ne yeni bir yeşil alan yapıldı ne de halkın beklentileri karşılandı. Üstelik, “burası riskli alan, yeşil alan olacak” denilen başka bölgelerde de temel kazılmaya başlandı; binaların dikilme çalışmaları hızla devam ediyor.
HALK YANILTILDI MI?
Şimdi soruyoruz:
Madem şehrin birçok yerine yeniden konut yapılabiliyor, o halde neden halkın yıllardır geçim kaynağı olan zeytinlikler kamulaştırıldı?
Neden insanların son mal varlıkları ellerinden alındı?
Ve neden şehir içindeki mevcut yeşil alanlar bile imara açıldı?
Tüm bu gelişmeler, halkın güvenini sarsıyor. Yapılanlar yeniden inşa değil, adeta bir yeniden dağıtım süreci gibi görünüyor. İnsanların beklentileriyle oynandı, umutları suistimal edildi. Ve şimdi Hatay’da sorulan en büyük soru şu:
“Yeniden inşa edilen gerçekten bizlerin Hatay’ı mı, yoksa bambaşka çıkarların şekillendirdiği bir kent mi?”
MEHMET NUR
GENEL
27 Temmuz 2025KÖŞE YAZILARI
27 Temmuz 2025GÜNDEM
27 Temmuz 2025GÜNDEM
27 Temmuz 2025GÜNDEM
27 Temmuz 2025GÜNDEM
27 Temmuz 2025GÜNDEM
27 Temmuz 2025