06 Temmuz 2025 Pazar
REYHANLI BELEDİYESİ YEŞİL VATANIN İMDADINA KOŞTU
6 ŞUBAT VE SONRASI! MİLLETİNİN EMRİNDE GÜÇLÜ DEVLET..
Depremler İntiharları Tetikledi Mi?
Kirli siyaset ne mi?
KÜRESELCİLERİN YAPAY DEPREMLER ÜRETEREK İŞGAL PLANLARI
ÇALIŞKAN VALİ, BAŞARILI VALİ, HUZURLU VALİ “MUSTAFA MASATLI”
Canlı cansız bütün varlıkların bir düzen içinde olduklarını görüyoruz. Her maddenin yapısında, her olayda, her reaksiyonda, hiç değişmeyen nizam, matematik bağlantılar olduğunu öğreniyoruz. Bu düzenleri, bağlantıları, fizik, kimya, astronomi ve biyoloji kanunları diye isimlendiriyoruz. Bu değişmez düzenden faydalanarak, sanayi, fabrikalar kuruyor, ilâçlar yapıyor, Ay’a gidiyor, yıldızlarla, atomlarla bağlantı kuruyoruz. Radyolar, televizyonlar, elektronik beyinler ve İnternetler yapıyoruz. Mahluklarda, bu düzen olmasaydı, herşey rastgele olsaydı, bunların hiçbirini yapamazdık. Herşey çarpışır, bozulur, felâketler olurdu. Herşey yok olurdu.
Varlıkların düzenli, bağlantılı, kanunlu olmaları, bunların kendiliklerinden, rastgele var olmadıklarını, herşeyin bilgili, kudretli, gören, işiten, dilediğini yapan bir varlık tarafından var edildiklerini göstermektedir. O, dilediklerini var etmekte ve yok etmektedir. Herşeyi var etmeye ve yok etmeye, başka şeyleri sebep yapmıştır. Sebepsiz yaratsaydı, varlıkların birbiri arasında bu düzen olmazdı. Herşey karmakarışık olurdu. Onun varlığı da belli olmazdı. Hem de, fen, medeniyet hasıl olamazdı.
O, varlığını bu düzen ile belli ettiği gibi, kullarına çok acıyarak, var olduğunu ayrıca da bildirmiştir. Adem aleyhisselâmdan başlayarak, her asırda, dünyanın her yerindeki insanlar arasından en iyi, en üstün olarak yarattığı birisine melek ile haber göndererek, kendini ve kendi isimlerini bildirmiş ve insanların dünyada ve ahirette rahat etmeleri, iyi yaşamaları için, ne yapmaları ve nelerden sakınmaları lâzım olduğunu açıklamıştır. Böyle, seçilmiş üstün insanlara Peygamber denir. Bunların bildirdikleri emirlere ve yasaklara Din denir. İnsanlar eski şeyleri unuttukları için ve her zaman bulunan kötü kimseler, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” kitaplarını ve sözlerini değiştirdiklerinden, eski dinler unutulmuş, bozulmuştur. Kötü insanlar, uydurma dinler de meydana getirmişlerdir.
Herşeyi yaratan yüce Allah, insanlara çok acıdığı için, kullarına son bir Peygamber ve yeni bir din göndermiştir. Bu dini, kıyamete kadar koruyacağını, kötü insanlar saldıracaklar, değiştirmeye, bozmaya kalkışacaklar ise de, kendisi bunu, bozulmamış olarak her yere yayacağını müjdelemiştir.
İslâm Ahlâkı 187
Hazret-i Mehdî, Peygamber efendimiz tarafından, kıyâmete yakın geleceği haber verilen mübârek bir zattır. Bu zamana kadar pek çok yalancı Mehdî çıkmış olup, daha da çıkmaktadır. Hâlbuki, İbni Hacer-i Mekkî’nin Alâmât-ül Mehdî ve İmâm-ı Süyûtî’nin El-Bürhân kitaplarında, Mehdî’nin 200’e yakın vasfı yazılıdır. Bunlardan bazıları şunlardır:
– Medine’de doğup, Mekke’de meydana çıkacak,
– Kendi ismi Muhammed, babasınınki Abdullah olacak,
– Omuzunda Nübüvvet Mührü gibi mühür olacak,
– Müceddid-Müctehid olacak,
– İlim ve evliyâlıkta derecesi çok yüksek olacak,
– Başı üzerinde beyaz bir bulut bulunacak. Buluttan bir melek, “Bu Mehdî’dir. Sözüne uyun!” diyecek,
– İstemediği hâlde, halîfe yapılacak,
– İctihâdı, Hanefî Mezhebi’ne uygun olacak,
– Bütün Müslümanlar ona uyacak,
– Çok mal ve mülkü olup, dağıtacak,
– Kudüs’e hicret edip, dünyaya hâkim olacak,
– Eshâb-ı Kehf, uyanıp yardımcıları olacak,
– Gökten inen İsa aleyhisselâm ile buluşup, birlikte Deccal’ı öldürecekler ve bütün dünyayı adaletle idare edecekler.
İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin eski talebelerinden seyyid bir zat şöyle anlatmıştır:
İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin kardeşi, Sürunç beldesindeydi. Ona bir mektup yazıp, huzuruna gelmesini istemişti. Mektubu götürmek için beni vazifelendirdi. Yola çıkarken selâmetle gitmem için duâ edip, Fâtiha sûresini okudu ve bana buyurdu ki: “Yolda Kureyş sûresini çok oku ki, tehlikelerden korunasın. Şayet yolda müşkül bir iş ile karşılaşırsan bizi hatırla!”
Gitmek üzere yola çıktım. Yanımda iki kişi daha vardı. Sürunç’a iki menzillik yol kalmıştı. Fakat önümüzde dehşetli bir çöl vardı. Bu çölde iken bir ara, yanımdakilerden ayrılıp biraz uzağa gittim. Abdest tazeledim ve iki rekat namaz kılmak üzere namaza duracaktım. Bu sırada karşıma birdenbire korkunç bir aslan çıkıverdi. Bana doğru yaklaşıyordu. Hemen hocam İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin; “Bir müşkül ile karşılaşırsan beni hatırla!” emri hatırıma geldi.
Kendi kendime; “Ey hocam! Allahü teâlânın izniyle imdadıma yetiş, beni bu yırtıcı aslanın pençesinden kurtar!” dedim. Daha ben sözümü bitirmeden İmâm-ı Rabbânî hazretleri gözüküverdi ve aslana, benden uzaklaşması için, eliyle işaret etti. Aslan kaçarak uzaklaşıp gitti. O anda da, İmâm-ı Rabbânî hazretleri birden gözden kayboldu.
Bu hadiseyi yanımdaki arkadaşlar da gördü. Daha sonra bana sordular. “Böyle bir anda, imdadına yetişen bu büyük zat kimdir?” Ben de onlara durumu anlatarak, “İmâm-ı Rabbânî hazretleridir.” dedim. Onlar da bu hadise üzerine, İmâm-ı Rabbânî hazretlerini çok sevenlerden oldular.
Büyük tarihçi ve seyyah Evliyâ Çelebi 25 Mart 1611 tarihinde doğup, 1682 yılında vefât etmiştir. Ailesi Kütahya’dan gelip saraya yerleşti. Babası sarayda kuyumcuydu. Bir süre medresede okudu ve hafız oldu. Babasından tezhip, hat ve nakış sanatlarını öğrendi. Enderuna alındı. Gezmeye ilgisi, çocukluğunda babasından ve yakınlarından dinlediği hikâyeler ve masallardan kaynaklanır. Gençliğinde bir gece rüyâsında Peygamber efendimizi görür. “Şefaat yâ Resûlallah” diyecek yerde heyecanlanıp, “Seyahat yâ Resûlallah” der. O günden sonraki ömrü seyahatlerle geçer.
1635’te önce, İstanbul’da gördüklerini, duyduklarını yazmaya başladı. 1640’ta Bursa, İzmit ve Trabzon’u gezdi. 1645’te Kırım’a Bahadır Giray’ın yanına gitti. 1646’da Doğu illerini, Azerbaycan’ın, Gürcistan’ın bazı bölgelerini gezdi. Gümüşhane, Tortum çevresini dolaştı. 1648’te İstanbul’a dönerek Mustafa Paşa ile Şam’a gitti, 3 yıl bölgeyi gezdi. 1651’den sonra Rumeli’yi dolaşmaya başladı. 1667-1670 arasında Avusturya, Arnavutluk, Teselya, Kandiye, Gümülcine, Selanik çevrelerini gezdi. Bu gezileri 50 yıl sürdü.
Gezilerinde karşılaştığı toplumların kültürlerini, Divan edebiyatının aksine, son derece sade ve kolayca anlaşılır ve konuşma diline yakın, akıcı bir üslupla yazdı. Gözlemlerine, kendi düşüncelerini de ekledi. Gezilen bölgelerde; ev, câmi, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra, köprü gibi yapıları da inceledi. Seyahatname bir kültürel derleme niteliğindedir. İçinde, gidilen yerlerde dinlenen halk hikâyeleri, türküler, halk şiirleri, deyimler, masallar, maniler, halk oyunları unsurları, giyim-kuşamla ilgili özellikler, düğün ve cenaze merasimleri, halk oyunları, inançlar, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat özellikleri… vardır.
10 cilt ve 10 bin sahifelik muazzam Evliyâ Seyahatnamesi, (Ermenice, Rumca, Rusça, Sırpça dahil) bütün Batı dillerine çevrilip basıldı.
Nasıl ki, elektrik kabloyla, su boruyla nakledilirse; feyz ve nur da kalbden kalbe nakledilir. Bunların nakil vasıtası muhabbettir. Bu nurlar her yere yayılmaktadır. Bundan faydalanmanın iki şartı var: İnanmak ve sevmek.
Bu sevgide, sevilenin sevdikleri sevilir, sevmedikleri sevilmez. Büyüklerin hayatını okumak, kalbden dünya sevgisini çıkarır, yerine Allah sevgisi ve evliya sevgisi dolar, insanın ihlâsı artar. Bir kimse, kendi başına İslâmiyetin bütün emirlerini yapsa, kurtulma ihtimali vardır; fakat bir kimse, İmam-ı Rabbânî hazretleri gibi bir büyüğe tâbi olsa, onu sevse, kurtulmama ihtimali yoktur. Bu büyük zatları seven, imansız gitmediği gibi, onların sevdikleri de, imansız gitmez. Umumi belâ, Resûlullah efendimizin bulunduğu yere gelmediği gibi, vârislerinin bulunduğu toplumlara da gelmez.
İnsanın, bir yolculuktan dönüşte kârı, yaptığı ibâdetler, hayır ve hasenatlar, yani Allah için yaptıklarıdır. Gerisi hayaldir. Dünya yolculuğunun neticesi de buna benzer ki; kârı Cennettir; zararından Allahü teâlâ korusun!
Allahü teâlânın kanunları vardır. Fizik kanunları, tabiat kanunları diye bilinenler, O’nun yarattığı ve eşya içine gizledikleridir. İnsanlar bunları araştırırlar, keşfederler ve istifade ederler. Bir de, O’nun emir ve yasakları da vardır ki, bunları Kur’ân-ı kerîmde bildirmiştir. İnsanların huzurlu olmaları, ancak ona uymakla mümkündür. Bunlar, araştırmakla ele geçmez. İslâm âlimleri; “Bütün güzellikler ve iyilikler İslâmiyetin içindedir, dışında hiçbir güzellik yoktur ve olamaz.” buyuruyorlar