Bugüne dek bu köşede; Antakya’nın acılarını, göçün yarattığı yalnızlığı, gençliğin karşılaştığı yozlaşmayı, aile yapısındaki çatlakları, kültürün yok olan izlerini, zanaat ustalarının sessiz çığlıklarını ve medyanın toplumu nasıl şekillendirdiğini birlikte kaleme aldık.
Her yazı; bir yara, bir uyarı, bir çağrıydı. Kimi yazılar çok beğenildi, kimi paylaşılmadan geçildi. Ama en dikkat çekeni şuydu: Birçok kişi okumadan sadece beğenmeye alışmıştı.
Oysa biz yazarken satırlara sadece kelime değil, gerçek hayatı, yaşanmışlığı, gözyaşını, mücadeleyi koyduk.
Antakya dedik, çünkü orada sadece taşlar değil, hatıralar, komşuluklar, değerler yıkıldı.
Gençlik dedik, çünkü yeni neslin örnek alacak doğru rol modellere ihtiyacı var.
Aile dedik, çünkü o çözülürse toplum da dağılır.
Kadın, çocuk, göç, medya, yozlaşma, eğitim, değerler… Hepsi ayrı ayrı ama birbirini tamamlayan bir bütünün parçalarıydı.
Amacımız kimseyi kırmak değil, uyandırmaktı.
Beğeni değil, farkındalık kazandırmaktı.
Okumadan geçilen her yazı, belki bir gencin kaybolmasına, bir annenin sessiz çığlığının,bir babanın ailesi için çırpınışlarının duyulmamasına neden olabilirdi.
Bu yüzden şimdi sana soruyoruz:
Okuyor musun, sadece geçiyor musun?
Beğeniyor musun, yoksa gerçekten hissediyor musun?
Bu yazılar bir arşiv değil, bir çağrıdır.
Köşe değil, toplumsal vicdanın sesi olmaya adaydır.
Biz yazmaya devam edeceğiz.
Okuyan, anlayan, hisseden herkese selamla…
Ve belki de şimdi zamanı geldi:
Sadece beğenme, paylaş. Ama önce oku…
GENEL
16 Aralık 2025KÖŞE YAZILARI
16 Aralık 2025GÜNDEM
16 Aralık 2025GÜNDEM
16 Aralık 2025GÜNDEM
16 Aralık 2025GÜNDEM
16 Aralık 2025GÜNDEM
16 Aralık 2025