04 Kasım 2025 Salı
Yere Çöp Atmak Eğitim Eksikliğinin Belgesi
Hüseyin Zorkun yazıyor
Press.tr – Bir Gazeteci olarak uzun yıllardır Antakya ve farklı şehirleri geziyor, gözlemliyorum. Deneyimlerim bana şunu net bir şekilde gösterdi: İnsanlarımızın büyük çoğunluğu, yaş, meslek, cinsiyet fark etmeksizin, çevre bilinci konusunda ciddi bir eğitim eksikliği içinde.
Özellikle Antakya’da ve gittiğim şehirlerde gördüğüm manzara, üzücü ve düşündürücü. İnsanlar yediklerinin, içtiklerinin artıklarını, bulundukları yere atıyorlar. Bir soda, bir bisküvi, bir çikolata… Elindeki artığı çöpe atmak yerine olduğu yere bırakabiliyor. Üstelik az ilerisinde çöp kutuları bulunmasına rağmen, piknik alanları, ören yerleri ve yeşil alanlar adeta rezalet durumda.
Bu durum sadece eğitim eksikliğini değil, aynı zamanda bir duyarsızlık ve vicdansızlığı da ortaya koyuyor. İnsanlar, gezerken çöpünü, sigara izmaritini, hatta artık yiyecek paketlerini bile hiçbir çekince göstermeden yere atabiliyor. Hele sigara içenler… Yüzde doksan beşi ne çevre bilinci ne de kamu sağlığı konusunda duyarlı. İzmaritlerini kaldırıma, yollara, araç penceresinden dışarı fırlatıyor; balkondan aşağı atabiliyorlar.
Yeşil alanlar, sahil kenarları, resmi kurumlar, hastane bahçeleri, iş yerleri ve çarşılar… Her taraf pislik içinde. Antakya’nın bazı çarşı ve prefabrik alanlarına bakın; insanlar iş yerlerinin içinde ve çevresinde bile çöplerini yerlere atıyor, sigara içiyor. Bu kadar bilinçsiz, eğitimsiz, duyarsız bir ortamda yaşamak gerçekten utanç verici.
Çevre bilincinin küçük yaşlarda verilmesi şart. Elindeki çöpü yere atmamak, sigara izmaritini uygun yere atmak, doğaya zarar vermemek gibi temel alışkanlıklar aşılanmalı. Eğitim şart, eğitim şart, eğitim şart. Bu bilinç küçük yaşta başlatılmazsa, birey büyüyüp çevresine zarar vermeye devam ediyor.
Yetkililere sesleniyorum: Hatay Valiliği, Hatay Büyükşehir Belediyesi, İl Sağlık Müdürlüğü, Emniyet, Zabıta, Jandarma ve sorumlu birimler… Acil olarak denetim başlatın. Sivil ekipler oluşturun, kamerayla tespit yapın. Piknik alanlarında, hastane bahçelerinde ve iş yeri önlerinde çöplerini yerlere atan, sigara izmariti atan kişiler belirlensin. Her yerde cezai işlem uygulayın. İlk başta direnenler olabilir, dik kafalı olanlar olabilir; ama zamanla insanlar alışacak, öğrenmek zorunda kalacak.
Ben, bir gazeteci olarak bu konuda yazmaya ve gözlemlerimi paylaşmaya devam edeceğim. İnsanların sorumsuzluğunu, çevreye ve topluma zarar veren bilinçsiz davranışlarını dile getirmek görevimiz. Bugün Antakya’da gördüklerim, sadece burada geçerli değil. Bu, Türkiye’nin birçok yerinde benzer şekilde devam eden bir problem.
Çevre temizliği sadece bir sorumluluk değil, aynı zamanda bir vicdan ve medeniyet göstergesidir. İnsanlar, kamu alanlarını, yeşil alanları, sahilleri, çarşıları ve resmi kurumların çevresini kirletmemeyi öğrenmek zorunda. Eğitim şart, eğitim şart, eğitim şart. Bu alışkanlıkları küçük yaşta vermediğimiz sürece, bireyler büyüyüp doğaya ve topluma zarar vermeye devam edecek.
Sigara kullanıcılarını özellikle vurgulamak istiyorum. Her on kişiden dokuzu, izmaritini önüne koyacağı bir küllük içine veya en yakındaki çöp kutusuna atmak yerine rastgele bir yere bırakıyor, işyeri önüne, kaldırıma vb atıyor. Yalnızca sigara değil; paketler, kağıtlar, plastikler… Tüm bunlar çevreyi kirletiyor. Bir vatandaş ve gazeteci olarak, bu tip saygısız ve bilinçsiz kişiler ile aynı havayı solumaktan utanıyorum. Bu durumu düzeltmek için acil önlemler alınmalı.
Sonuç olarak: Eğitim şart! Küçük yaşlardan başlayarak çevre bilinci öğretilmeli. Yere çöp atmanın yanlış olduğu, sigara izmaritini uygun yere atmanın bir sorumluluk olduğu, yeşil alanların ve kamu alanlarının temiz tutulmasının gerekliliği çocuk yaşta öğrenilmeli. Eğitim şart, eğitim şart, eğitim şart.
Hüseyin ZORKUN yazıyor
Press.tr – Antakya’da halk otobüslerinde yaşanan skandallar artık dayanılmaz bir noktaya geldi. Özellikle sürücülerin, kapalı alanda sigara içme yasağını hiçe sayarak, yolcularla birlikte aynı ortamda sigara içmeleri tam anlamıyla bir rezalet.
Bu durum hem sağlık açısından büyük bir tehdit oluşturmakta hem de kamu düzenini ve vatandaşların yaşam hakkını ihlal etmektedir. Yasalar açık: Kapalı alanlarda sigara içmek yasaktır. Ancak Antakya’daki halk otobüsleri adeta bu yasağın geçerli olmadığı, kural dışı bölgeler haline gelmiş durumda.
Press Haber Ajansı ve Haberci Gazetesi olarak bu rezaletin tam 10 aydır* takipçisiyiz. Konuyu defalarca
• 153 Beyaz Masa Hattı,
• 184 Sağlık Bakanlığı İhbar Hattı,
• ve ilgili kurumlara bildirdik.
Ayrıca konuyla ilgili haber ve uyarılarımızı:
• Press.tr ve Haberci.net.tr haber sitelerimizde,
• TCHaberci ve Pres.tr Instagram hesaplarımızda sürekli gündeme taşıyoruz.
Ancak çözüm hâlâ gelmiş değil!
Buradan bir kez daha çağrı yapıyoruz:
Hatay Valiliği,
Antakya Kaymakamlığı,
Hatay Büyükşehir Belediyesi,
İl Sağlık Müdürlüğü,
İl Emniyet Müdürlüğü,
İl Jandarma Komutanlığı…
Halk sağlığını, yasa ve kuralları hiçe sayan bu rezalete artık bir “dur” deyin!
Unutmayın, halk otobüsleri kamu hizmetidir. Vatandaşları hasta eden, haklarını çiğneyen bir sistemle kamu hizmeti yapılamaz.
Antakya ayrı bir Cumhuriyet mi?
Türkiye’nin her yerinde yıllardır uygulanan kapalı alanda sigara yasağı, neden Antakya’da geçerli değil?
Resmi kurumlarda, sivil toplum kuruluşlarında, tüm işyerlerinde kapalı alan olmasına rağmen neden halen sigara içiliyor…
Bu sorunun cevabını yetkililerden bekliyoruz.
Şehir sigara izmariti pisliği ile dolu…
Toplum duyarsız.
Sigara içen, izmaritini yola, işyeri önüne, kaldırımlara, çiçekliklere vb atıyor.
Eğitim şart.
Ayrıca denetim ve cezai işlem şart…

Press.tr – Hayat, doğumla başlar; ölümle son bulur. Bu iki büyük çizgi arasında kalan her an ise bir mücadele alanıdır. Her birimiz, bu yolculukta kendi sınavlarımızla karşılaşır, kendi yüklerimizi omuzlarımızda taşırız. Kimi zaman düşer, kimi zaman doğruluruz. Başarılarla sevince boğulur, yenilgilerle sınanırız. Ama unutmamalıyız ki; asıl mesele, bu hayat yolculuğunda nasıl yürüdüğümüzdür.
Mücadeleci bir ruh, insanı diri tutar. Hayatın zorlukları karşısında pes etmek yerine direnmeyi seçmek, insanı olgunlaştırır. Ruhunu, kalemini, vicdanını ve onurunu satmadan dik durabilmek; en büyük erdemlerden biridir. Hele ki, bu çağda karakterli olmak, karşılıksız bir duruş sergilemek gerçek bir cesaret ister.
Cesur olmak; sadece yüksek sesle konuşmak ya da meydan okumak değildir. Cesaret, doğru bildiğini savunmaktır. Zor zamanlarda adım atmaktır. Haksızlığa karşı susmamaktır. Engellilere, yaşlılara, doğaya, çevreye ve hayvanlara duyarlılık göstermek; toplumsal meselelerde “ben de varım” diyebilmektir. Cesaret; başkalarının gözünden değil, kendi vicdanının terazisinde ölçülür.
Bu nedenle, hayatta iz bırakmak istiyorsan karakterli olmalısın. Dik durmalısın. Onurlu kalmalısın. Ve en önemlisi; hangi yaşta, hangi noktada olursan ol, mücadeleden vazgeçmemelisin. Çünkü gerçek başarı; pes etmeyenlerin, inandıkları yolda kararlılıkla yürüyenlerin hikâyesidir.
Bu yazıyı okuyan herkes şunu bilmeli: Hayat herkes için zordur. Ama güçlü duruş, vicdan, karakter ve cesaretle bu yolculuk daha anlamlı, daha onurlu hale gelir.
Unutma, hayat bir mücadeledir. Ve bu mücadelede en büyük silahın; dik duruşun ve tertemiz kalbindir.
Gözlerimizin önünde eriyip giden bir nesil var.
Çocuklarımız, gençlerimiz…
Kimi henüz ilkokul sıralarında, kimi lise kapısında, kimi de üniversite hayalleri kurarken uyuşturucu bataklığına saplanıyor. Bazen bir merak, bazen bir arkadaş ısrarı, bazen de hayattan kaçış… Ama sonuç hep aynı: yok oluş!
Uyuşturucu, sadece bir sağlık sorunu değil; aynı zamanda sosyal, kültürel ve hatta milli bir meseledir. Bu zehir, sadece bireyi değil, onun ailesini, çevresini, toplumun bütün yapısını çürütüyor.
İnsanlar, göz göre göre kendi bedenlerini ve zihinlerini tüketirken, biz çoğu zaman sessiz bir seyirci gibi kenardan izliyoruz.
Bugün ülkemizde uyuşturucu kullanım yaşı maalesef ilkokul düzeyine kadar inmiş durumda. Bu acı tabloyu sadece haber bültenlerinde değil, kendi mahallemizde, okulun önünde ya da bir park köşesinde de görebiliyoruz. Ve her geçen gün bu bataklığa bir yenisi daha düşüyor. Peki neden? Denetimsizlikten mi, ilgisizlikten mi, yoksa suskunluğumuzdan mı?
Ailelere büyük görev düşüyor. Bir çocuğun ilk öğretmeni annesi ve babasıdır. Ebeveynlerin çocuklarıyla sağlıklı ve güvene dayalı bir iletişim kurması, onların duygusal dünyasına ulaşabilmesi bu sürecin en önemli savunma hattıdır. Çocuklarımızı sevgiyle, ilgiyle büyütmezsek, sokak onları kendi yöntemleriyle büyütür.
Öğretmenlerimiz de bu mücadelenin en önemli kahramanlarındandır. Okullarda sadece akademik bilgi değil, hayat bilgisi de verilmeli. Öğrencinin sadece notu değil, ruh hali de takip edilmeli. Davranış değişimleri, içine kapanmalar, ani öfkeler… Bunların her biri bir işarettir. Göz ardı edilmemeli.
Devlet, sivil toplum kuruluşları, güvenlik güçleri, yerel yönetimler, medya organları, sosyal sorumluluk projeleriyle bu mücadelede el ele vermelidir. Herkesin elini taşın altına koyma zamanı çoktan gelmiştir.
Uyuşturucu batağına düşen bir genç; sadece bir bireyin değil, bir toplumun da kaybıdır. Onların gözlerimizin önünde nasıl yok olduklarına tanık oluyoruz. Kimi zaman sokakta yığılıp kalan bir beden, kimi zaman bir annenin feryadı, kimi zaman da boşluğa bakan bir çocuğun gözlerinde görürüz bu acıyı. Ve bu acılar artık hepimizin acısı olmalı.
Uyuşturucuyla mücadele, geçici projelerle, göstermelik çalışmalarla değil; kalıcı, samimi, kararlı bir duruşla yapılmalıdır. Eğitimin bu mücadelenin temeli olduğu unutulmamalı. Bilinçli bir nesil, karanlığa teslim olmaz.
Unutmayalım: Sessiz kalmak, kabullenmektir. Uyuşturucuyla savaş, hepimizin savaşıdır. Bu savaşta kaybedecek zamanımız yok. Her gün bir çocuğumuz daha göz göre göre elimizden kayıp gitmeden harekete geçmeliyiz.
Gelin, bu savaşı birlikte kazanalım.
Gelin, çocuklarımızı, gençlerimizi, geleceğimizi kurtaralım.
Bugün Sadece Huzuru Konuşalım…
Hüseyin Zorkun yazıyor…
@press.tr – Değerli okuyucularımız, değerli dostlar…
Bugün gelin, memleket meselelerinden, şehir sorunlarından, ekonomik sıkıntılardan, ailevi dertlerden, gündelik koşturmacalardan biraz uzaklaşalım.
Bugün siyaseti bir kenara bırakalım, tartışmaları bir kenara bırakalım, ağır haberleri, kaygı verici başlıkları bir kenara bırakalım…
Bugün sadece ruhumuza iyi gelecek bir yazı kaleme alalım.
Bugün sadece içimizi ısıtan şeyleri konuşalım.
Bugün, sadece huzuru konuşalım.
Hayat çok hızlı akıyor… Hepimiz birçok sorunla mücadele ediyoruz. Ama bir durup şöyle etrafımıza baksak… Bir nefes alsak… Aslında bizi gülümsetecek o kadar çok şey var ki.
Mottomuz neydi?
Gülümse
Çünkü hiçbir şey bir tebessüm kadar güzel bir enerji yaymaz.
Küçük şeyleri dert etme
Hayat zaten yeterince zor. Küçük meseleleri büyütüp kendimize zarar vermeyelim.
İlham ver
Bir başkasının umudu ol. Bir sözünle, bir davranışınla birinin yolunu aydınlat.
Sev
En çok da sevgiyi ihmal ediyoruz. Sevdiğini söyle, hissettir, yaşat.
Mutlu ol
Belki zor, ama imkânsız değil. Mutluluk bazen bir kuş sesi, bazen bir çocuk gülüşünde gizli.
Ve sonra…
Merhaba Hayat!
Diyebilmeli insan.
Ara sıra sadece gökyüzüne bak…
Denize, ağaçlara, kuşlara, bulutlara…
Doğaya dön yüzünü.
Ve sadece huzur bul.
Unutmayın…
Hayat sorunlarla dolu olabilir ama bir nefeslik huzur bile insana umut verir.
O yüzden bu yazıyı okuduğunuz anda şöyle derin bir nefes alın.
Biraz kendinizle kalın.
Gülümseyin.
Ve deyin ki:
“Ben buradayım, yaşıyorum ve hâlâ güzel şeyler mümkün…”
Bugünlük bu kadar…
Hayata küçük bir selam verdik sadece.
Biraz da böyle yazılar iyi gelir insana…
Kalbinize iyi gelecek günlerde buluşmak dileğiyle…