Mehmet Şan

Mehmet Şan

30 Eylül 2025 Salı

AH ÇOCUKLAR!

AH ÇOCUKLAR!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Anne babalar keyifsiz

Çocuklar stresli

Öğretmenler dertli…

İdareciler isyanda 

Çocuklar sorumluluklarını yerine getirmek istemiyor

Ailelerde iç çatışmalar zirvede…

Anne baba ders deyince çocuk zıpkın yemiş balık gibi…

Çocuklar ders çalışmak istemiyor.

Niye çalışmaz…

Ders çalışmaya mani o kadar çok şey var ki,

Veliler önce çocukların ellerinden telefonu almalı.

Evde internet varsa, o çocuğu unut.

Yeni dönemin veba virüsü, akıllı gibi gözüken ama çocukları akılsız yapan telefonlar

Elinde cep telefonu olan öğrenci hayata bir adım geride başlıyor.

Ders çalışmaya mani o kadar çok sebep var ki,

Anne baba ve hocalar öğrencinin problemine sağlıklı çözüm üretmeli.

Onları önce dinlemeli…

Konuşma özürlü bir nesil geliyor…

Toplum olarak konuşmayı unuttuk…

Hepimiz teknolojik gelişmelerin esiri olduk.

Velilerin ruh sağlığı bozuldu.

Çare, öğrencilerin görev ve sorumluluklarına sahip çıkmalarını sağlamalı

Ders çalışma ortamları günün şartlarına uygun olmalıdır.

Eve girişte telefonlar kapatılmalı.

İnternet ve sosyal iletişim araçları engellenmelidir.

Ebeveynlerde örnek olmalı…

Ebeveynler sanal âlemden gerçek aleme dönüp çoluk çocuğuna örnek olmalıdır.

Ders çalışılacak uygun ortam tesir edilmelidir.

Bugün atılmayan küçük adımlar

İleride telafisi olamayan yaralara sebebiyet verir.

Anne babalar kendilerine emanet verilen yavrularını iyi yetiştirmelidir.

Anne, vebalin en büyük kanalıdır.

Başarı ve başarısızlıkta büyük etmendir.

Baba, çınar ağacı gibi, meyvesi olmasa da gölgesi hayatidir.

Günümüzde, velilerin eğitime verdikleri emek maalesef karşılığını bulamamaktadır.

Ruh sağlığı bozuk veli sayısı artmaktadır.

Öğrenciler, ailenin ruh sağlığı bozan en büyük etmendir.

Başlangıç iyi olursa, sonuç iyi olur.

Öğrencilere kurallar iyi konulmalı…

Kurallardan taviz verilmemelidir.

Başarı, ödül ve ceza yöntemleriyle taçlandırılabilir.

Yarın ah dememek için bugün duygusal değil mantıksal kararlar verilmelidir.

Yoksa ömür boyu çile gölgemiz olur…

Gül bebeklerimiz, taş bebek olur

Öğrencin varsa mutlu değilsen hataları uzaklarda aramayalım 

Hata biz velilerdedir.

Öğrencisi mutlu olan toplumların geleceği huzurludur.

Devamını Oku

DİZİLERİN HALİ..

DİZİLERİN HALİ..
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Geçenlerde bir Rus sosyolog, Türk televizyon dizileri hakkında çok çarpıcı bir açıklama yaptı…

“Türk dizileri dünyaya zehir saçıyor” başlığı ile medyada yer alan bu açıklamanın özeti şöyle:

 “Türk televizyon dizileri; sürekli dedikodu, saldırganlık, acımasızlık, aile içi kaos, gayri ahlaki ilişki ve aldatma konularını işleyerek önce Türk toplumunu, ardından da ihraç edildiği ülkelerde bu dizileri izleyen dış dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insanı olumsuz etkiliyor…

Türk dizileri her yerde kültürel bir zehirlenmeye yol açıyor…”

Geçen hafta yazdığım gibi, “kapitalizmin” bize dayatmış olduğu “modernleşme” uğruna, uzun zamandır toplum olarak kendimizi birçok şeye katlanmak zorunda hissediyoruz…

Şikâyete konu olan televizyon dizilerindeki durumun esası budur…

O senaristlerin kendilerinde bulduğu cesaretin kaynağı yine orasıdır!…

İşin gerçeği, “modernleşme” dediğimiz şey, kapitalizmin 24 saat açık tuttuğu bir pazardır!…

Üstelik bu pazarın sınırları; ahlakın sınırlarından çalınarak büyütülmekte, yeni nesil kapitalistler tarafından günden güne genişletilmektedir!…

Ahlakın alanı daraltıldıkça, paragözler bu pazara daha çok müşteri çekme; çeşitliliğini artırarak orada daha çok ürün satma imkanı buluyorlar!…

Türk toplumu bundan kırk yıl öncesine kadar oldukça muhafazakâr bir toplumdu…

Geleneklerini, adetlerini, ahlaki ve dini değerlerini her şeyin üstünde tutuyordu…

İzleyicilere sürekli “fakir ama gururlu”, “yoksul ama onurlu” mesajlarını veren, paranın her şeyi satın alamayacağını hikayeleştiren, “aileyi” her koşulda el üstünde tutan eski Türk filmleri bunun en güzel kanıtı değil mi?

Devlet; bu dizilere, bir gölge oyunu gibi siyaseti “arkadan dizayn etmeye” başladıkları zaman hemen müdahil olabiliyor…

Menajer Ayşe Barım ve Osman Kavala gibi isimlerin tutuklanması bunun açık bir örneği…

Ancak, iş toplumun düzenini, ahlakını ve değerlerini bozmaya geldiğinde bu müdahale nedense ağırdan alınıyor, gecikiyor!…

Bunun da sebebi, iktidar partisi içine yuvalanmış “kapitalizmi helalleştiren” paragözler mi bilmiyorum!…

Bilinçli ve kasıtlı bir şekilde pompalanan bu yozlaşma rüzgârı, Rus sosyoloğun da ifade ettiği gibi sadece hedef noktaya değil, hedefin çok ötesine de sirayet edebiliyor…

Öte yandan, “laiklik” ve “özgürlük” gibi değerlerin hiç alakası olmadığı halde bu yozlaşmayla ilişkilendirilmeye çalışılması da ayrı bir facia!…

Devlet, dini inançlar karşısında “nötr” olabilir… Ama ahlak başta olmak üzere, başka değerlere, başka kimliklere ve başka kurumlara karşı girişilen her türlü saldırı karşısında asla kayıtsız kalamaz!…

Bugün aile kurumu ve akrabalık ilişkileri, dizilerin pompaladıkları gayrimeşru örnekler üzerinden bozulmaya yüz tutmuştur…

Evliliğin yerini “ilişki” adı verilen gayrimeşruluk aldı…

Toplum “utanma” duygusunu unutmaya başladı!… Herkes, her yerde her şeyi söyler ve yapar oldu…

Diziler kadar “gündüz kuşağı” adı verilen ve içeriği çeşit çeşit iğrençliklerle dolu programlar da aynı zararı veriyor…

Çocukların anne ve babasına, anne ve babanın da çocuklarına karşı davranışlarında şimdiye kadar toplumun asla müsaade etmediği şeyler, sanki “olağan” şeylermiş gibi sunuluyor…

İnsan ilişkilerinde “mahremiyet” göremiyoruz artık!…

Aile içi şiddet,  kadına ve çocuğa karşı şiddet ile birlikte “sınırları kaldırılmış cinsellik” sürekli özendiriliyor…

Neredeyse her dizide oyuncuların elinde tabanca var… Silah alelade bir eşya gibi sergileniyor!…

Haklının değil, güçlünün kazandığı algısını yayan senaryolar, gençlerin çeteleşmesine kapı aralıyor!…

İletişim uzmanları, toplum ve diziler arasında sürekli veri aktarımı sağlayan bir altyapı oluştuğundan söz ediyorlar…

Bağımlılık derecesine ulaşan bu bağlantının toplumun değişim döngüsünü de çok rahat bir şekilde istenilen yöne çevirdiğini yazıyorlar…

Verilen mesajların kanıksanması ve insanların tepkisiz hale getirilmesi için de, bilinçli bir şekilde dizilerin tekrar tekrar yayınlandığını ifade ediyorlar…

Tüketim alışkanlıklarımızı yönlendiren, bizi belli içerikleri izlemeye teşvik eden bu diziler ve programlar, yaşadığımız “kültürel yozlaşmayı” hızlı bir şekilde “kültürel çürümeye” doğru dönüştürüyor…

Görsel medya, bugün tamamen “kapitalizmin” bir aracı olarak hizmet vermektedir!…

Yaşamanın “tüketmek” demek olduğunu, tüm dünyaya kabul ettirmeye çalışmaktadır…

“Postmodernizm” kılıfıyla meşrulaştırdıkları bütün bu pislikleri gizleyen…

Geleneksel değerleri, ahlakı ve insanın tüm evrensel kabullerini yerle yeksan eden…

 Para, statü ve güç dışında başka hiçbir şeye kutsallık atfetmeyen vahşi kapitalizmin söyler misiniz, “terörizmden” ne farkı var?

Devamını Oku

ERKEKLER NEDEN ERKEN ÖLÜR ?

ERKEKLER NEDEN ERKEN ÖLÜR ?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Akşam annemle babam televizyon seyrediyorlardı.

Annem, ‘Geç oldu,’ dedi, ‘zaten yorgunum, 

ben yatıyorum.’

Annem kalktı, mutfağa gitti.

Çerez-meyve tabaklarını çalkaladı kaldırdı.

Sabaha hazır olsun diye çaydanlığı doldurdu, demliğe çay koydu.

Şekerliğe baktı, dibinde az kalmış, üstüne ekledi.

Kahvaltı için buzluktan ekmek çıkardı, akşam yemeği için çözülsün diye de eti aşağıya koydu.

Kahvaltı masasını hazırlamak için masanın üstündekileri topladı.

Telefonu şarja koydu, telefon defterini kapatıp yerine koydu.

Sonra çamaşır makinesinden ıslak çamaşırları çıkarıp astı ve makineyi tekrar doldurdu.

Banyodaki çöp sepetini boşalttı.

Islak bir havluyu kurusun diye duş perdesinin borusuna astı.

Bir gömlek ütüledi, kopuk düğmesini dikti.

Çiçekleri suladı.

Esneyerek gerindi ve yatak odasının yolunu tuttu.

Çalışma masasının yanından geçerken durdu, öğretmene tezkere yazdı, okul gezisi için para sayıp ayırdı, eğildi, sandalyenin altına girmiş ders kitabını aldı, masanın üstüne koydu.

Kek tarifleri defterini çıkardı,arkadaşına söz verdiği tarifi bir kağıda yazdı, çantasına koydu.

Bakkaldan alınacakları not etti, notu da çantasına koydu.

Sonra gitti, 3’ü 1 arada temizleme losyonuyla yüzünü yıkadı,dişlerini fırçaladı.

Gece kremini ve kırışık önleyici nemlendiricisini sürdü.

Tırnaklarına baktı, törpüledi.

İçeriden ‘sen yatmaya gitmemiş mıydın’ diye seslenen babama ‘şimdi gidiyorum’ deyip köpeğin su kabını doldurdu.

Kapıları pencereleri kontrol etti, holdeki lambayı yaktı.

Kardeşimin odasına gitti, oğlan uyumuş diyerek, lambasını söndürdü, bilgisayarını kapattı, gömleğini astı, yerdeki kirli çorapları toplayıp sepete attı.

Bana geldi, ‘haydi yat artık, biraz da yarın çalışırsın,’ dedi.

Kendi odasına gitti, saati kurdu, ertesi gün giyeceklerini hazırladı.

6 maddelik acil işler listesine 3 madde daha ekledi.

Kendi kendine iyi geceler diledi, hayallerinin gerçekleştiğini gözünün önüne getirdi.

İşte o sırada babam televizyonu kapattı, ortaya öylece bir ‘ben yatıyorum’ dedi ve gitti yattı.

Sizce bu işte bir gariplik yok mu?

Kadınların neden daha uzun yaşadığını merak etmiyor musunuz?

ÇÜNKÜ BİZİM YAPIMIZ UZUN ÇEKİŞLİ

(ve işimizi bitirmeden öyle çabuk çabuk ölemeyiz)!

Şimdi bu yazıyı tanıdığınız olağanüstü kadınlara gönderin – emin olun, hepsi bayılacaktır…

Devamını Oku

Hükümdarı Hükümdar Yapan Vezir

Hükümdarı Hükümdar Yapan Vezir
0

BEĞENDİM

ABONE OL
  • Nizamülmülk, Selçukluyu, Selçuklu yapan ve hizmetlerinin eseri günümüze kadar gelen yüksek bir şahsiyettir.
    Tarihte üç Türk veziri vardır ki, millet için yaptıklarıyla temayüz etmiş, bugüne dek hayırla anılmıştır. Bunlardan biri, Göktürk hakanının Budizmi resmî din yapmasını önleyerek Türk milletini yok olmaktan kurtaran Bilge Tonyukuk ki, Orhun Kitabeleri’nden biri bunun adına dikilmiştir. Aksi takdirde Türk milleti muharebe kabiliyetini kaybedip Tibetliler gibi yok olacaktı…

Öteki ise Selçuklu imparatorluğunun esaslarını koyan, milletin inanç birliği uğrunda canını veren büyük vezir Nizamülmülk’tür. “Memleket, adalet ile devam eder, zulm ile değil!” Bu sözler, Türk-İslâm tarihinin en büyük şahsiyetlerinden Nizamülmülk’e aittir.

Sultan Alpaslan ve Sultan Melikşah gibi iki büyük Selçuklu hükümdarının vezirliğini yapmış; Selçuklu Devleti’ne karakterini veren bir zattır. Tabiri caizse, Selçuklu Devleti’ni, Selçuklu Devleti yapan ve hizmetlerinin eserleri günümüze kadar süren yüksek bir şahsiyettir…

Üçüncüsü zamanında dünyanın en güçlü imparatorluğunda 14 sene üç padişaha aralıksız hizmet etmiş, 60 küsur senelik memuriyetinde hiç azledilmeyip hep terfi almış olan Sokullu Mehmed Paşa’dır…

Nizamülmülk’ün hikâyesi: Hükümdarı hükümdar yapan büyük vezir
Üç büyük hizmet
Nizamülmülk; meşhur İslâm âlimi İmam-ı Gazalî hazretlerinin memleketi olan Tus şehrinde 1018 senesinde Fars asıllı bir ailede dünyaya geldi. Tus, bugün İran’ın Türkistan hududundaki Meşhed’e yakın küçük bir şehirdir.

Esas ismi Hasan bin Ali’dir. Zamanın büyük âlimlerinden ders alarak bir ilim adamı olarak yetişti. Fakat herkes kendisini bir devlet adamı olarak tanır. Ama çok yönlü bir insandır.

Babası Gazne Devleti’nin Horasan valisinin maiyetinde idi. Onun yanında yetişti. 1040 senesinde Selçuklu galibiyeti ile biten Dandanakan Muharebesinden sonra Horasan’a döndü. Selçukluların hizmetine girdi.

Belh valisinin maiyetindeki hizmetleri ile göz doldurdu. Bizzat Çağrı Bey’in hizmetine girdi. Bir müddet sonra Çağrı Bey, istikbalin Sultan Alparslan’ı olacak oğlunu onun himayesine verdi. Şehzade Alparslan tahta çıkınca, hocasını başvezir yaptı. Birlikte çok hizmet ettiler.

Nizamülmülk’ün hikâyesi: Hükümdarı hükümdar yapan büyük vezir

Sultan Muhammed Alparslan vefat edince bu sefer oğlu Sultan Celaleddin Melikşah’ın veziri oldu. Bu devir, Selçukluların en parlak ve en şanlı devridir. Bunda Nizamülmülk’ün rolü büyüktür. Zamanının Abbasî halifesi Kâim Biemrillah tarafından kendisine ‘Devletin Düzeni’ manasına gelen Nizamülmülk ünvanı verildi ve bununla tanındı.

Şafiî mezhebinde büyük bir âlim olduğu kadar, iyi bir teşkilatçı sayılan başvezir, evvela çok iyi bildiği Karahanlı ve Gazne Devleti’nin teşkilatını, Selçuklu Devleti’ne adapte etti. Böylece sağlam esaslara bağlanan Selçuklular hâkimiyetlerini güçlendirdiler.

Bundan başka tarihte hep hayırla yâd edilmesine sebep olan üç büyük hizmeti vardır: Bunlardan biri yaptırdığı Nizamiye Medreseleri, ikincisi kurduğu toprak sistemi ve üçüncüsü de ‘ölümsüz’ eseri Siyasetname’dir…
Osmanlıya model
Vatana ve millete hizmetin ilim ile olacağını iyi bildiği için, maarife ehemmiyet verdi. Selçuklu Devleti’nin on büyük şehrinde kendi adıyla anılan medreseleri kurdu. O zamana kadar câmilerin bünyesinde tedrisat yapılıyordu. Nizamiye Medreseleri, câmi binasından ayrı ilk maarif müessesesidir. Hepsi vakıftır ve bu sayede dışarıdan müdahaleye açık değildir.

Edebiyat, ilahiyat, hukuk ve fen tahsili veren medreselerde, parlak talebeler yatılı ve burslu okurdu. İhtişamlı bir mimarîye sahip bu medreselerde sınıf ve amfiler, yatakhane ve yemekhaneler, hoca odaları, idarî ofisler ve mescid bulunuyordu. Nizamiye Medreseleri, sonra gelenlere, hatta Avrupa üniversitelerine model oldu. Osmanlı medreseleri, 1924 yılında kapatılıncaya kadar bunların devamı olarak faaliyet gösterdi.

En büyüğü Bağdat’ta olmak üzere İsfahan, Nişabur, Belh, Herat, Basra, Musul ve Amul şehirlerinde kuruldu. İmam-ı Gazalî, Cüveynî, Şîrâzî gibi meşhur âlimler burada ders verdiler. Nizamiye Medreseleri sayesinde, Ehl-i sünnet hassasiyeti güçlü, her ilim ve fende mahir âlimler yetişti. Devlet bu gibi âlimleri hep himaye etti. Bunlar da hükûmetin istikamet üzerinde yürümesine yardımcı oldu.

Bunlar hem devlet hizmetinde vazife aldılar hem de uzun yıllardır parçalanmış ve bozuk itikatlıların hâkimiyetine girmiş olan İslâm dünyasındaki fikriyatın temizlenmesinde rol oynadılar. Böylece Nizamülmülk, kendisinden önceki bozuk itikatlı vezir Amîdülmülk Kündûrî’nin tesirlerini de tamamen silmeye muvaffak oldu. Ondan sonra Selçuklu sultanları bu mücadeleyi devam ettirdi. Eğer Batınilere karşı şuurlu bir mücadelede bulunmasaydı, bugün belki Orta Doğu’da Ehl-i sünnetten bahsetmek müşkül olacaktı…

Nizamülmülk ayrıca, başşehir İsfahan, Rey ve Nişabur’da yapılan rasatları kullanarak Ömer Hayyam’a hicrî sene esaslı bir güneş takvimi yaptırdı. Sultan Melikşah’a izafeten Celalî diye bilinen bu takvim, Avrupa’daki güneş takviminden çok daha doğru ve hassastır. Bugün İran, Afganistan ve Pakistan’da kullanılmaktadır.
Hükümdara nasihat
Temeli Hazret-i Peygamber zamanına kadar uzanan iktâ sisteminde, devlete ait bazı toprakların geliri, hizmetlerinin karşılığı olarak bazı kumandan, asker ve sivil şahıslara maaş gibi tahsis edilmektedir. Bu kişiler isterse devlete asker yetiştirir, isterse vergi verirdi. Bu sistem hem Selçuklu maliyesinin hem de ordusunun ahenkli bir şekilde faaliyet göstermesine yardımcı olmuştur. Osmanlılar bu sistemi “dirlik” adıyla inkişaf ederek tatbik etmiştir.

Nizamülmülk’ün yazdığı Siyasetname adlı eser, Kutadgu Bilig ananesinin bir devamı olarak iyi bir devlet idaresinin nasıl olacağı hususunda hem hükümdara hem de devlet adamlarına yol gösteren çok kıymetli bir eserdir. Avrupa’da Machiavelli’nin aynı çerçevedeki Hükümdar adlı eserinden asırlar evvel devletin resmî ve edebî dili Farsça ile kaleme alınmış bu eser, çok lisana tercüme edilip basılmıştır. Sultan Aziz’in damadı Şerif Paşa’nın tercümesi tavsiyeye şayandır.

Burada der ki: “Âmirlerin ve hükümdarların, Allah’ın rızasının nerede olduğunu çok iyi bilmeleri lâzımdır. Allah, hükümdarın halka yaptığı ihsandan razı olur. İhsan olarak da insanlar arasında adalet yapması kâfidir. Halk, hükümdar için hayır dua ederse, o memleket payidar olur; günbegün kudret ve kuvveti artar. Mülk, zulüm ile payidar olmaz.”
Devletin direği
Nizamülmülk’ün hizmetleri, sevenleri ve hayır dua edenleri kadar, hasetçi ve düşmanlarını da arttırdı. Bozuk itikatlı olup, Selçuklu Devleti’ni yıkmak ve yerine Batınî itikadına dayanan bir hükûmet kurmak isteyenler harekete geçti. Batıniler, Kur’ân-ı kerimin ancak harf şifreleriyle anlaşılabilen gizli manası olduğuna inanan aşırı bir Şia fırkasıdır.

Mısır’daki Fatımîler arasında yetişmiş bulunan Hasan Sabbah, Türkistan’daki siyasi emelleri önünde en büyük engel olarak Selçukluları görüyordu. Sultan Alpaslan’ın “Biz Türkler temiz Müslümanlarız. Bidat (dinde reforma kalkışmak) nedir bilmeyiz. Onun için Allah bizi aziz kıldı” sözü meşhurdur.

Nizamülmülk, Hasan Sabbah’ın emriyle onun bir fedaisi tarafından 1092 senesinde bir ramazan günü Nihavend şehrinde 74 yaşında iken şehid edildi. Kendisini Melikşah’ın öldürttüğü hiç değilse göz yumduğu söylenirse de doğru değildir. Batıni fedaileri Sultan’ın yatak odasına kadar girip yastığına hançer saplayarak onu da tehdit etmişlerdi. Batıniler uzun gayretler neticesinde bertaraf edilebildi.
Neye dua etmiş?
Nizamülmülk, dindar bir zat olduğu, abdestsiz yere basmadığı anlatılır. Fakirlerin koruyucusu idi. Bir gün yemek yerken, yanına girmek isteyen fakir bir kadıncağıza mâni olduklarını işitince yanındakilere, “Büyük bilinenler, zaten yanıma rahatça gelip giderler. Siz, böylelerinin girmeleri için kolaylık gösterin” dedi.

Vazifesinde hata yapmamak üzere her gece tarih kitapları okurdu. Tarih, dünü bilmeye, bugünü anlamaya, yarını inşa etmeye yardımcı olur. Şairleri sever ve himaye ederdi. Sözü sohbeti dinlenirdi. Abbasî halifesi, yanından ayrılmasını istemezdi.

Beraber Hazreti Ali’nin Necef’teki kabrini ziyaret ettikleri zaman, Sultan Melikşah ne dua ettiğini sormuş; “Devletimin ve sultanımın ömrünün uzun olmasına dua ettim’’ diye cevap vermiştir. Vefatından sonra Selçuklu devleti zayıflamaya başlamış; bir zaman sonra da dağılmıştır…

Devamını Oku