26 Aralık 2025 Cuma
DİYANET İŞLERİ BAŞKANI ARPAGUŞ, HATAY’DA GENÇLERLE BULUŞTU
MİLLİ DAYANIŞMA, KARDEŞLİK VE DEMOKRASİ KOMİSYONU
KAYSI, SAĞLIK VE ÇİMENTO: BİR BÖLGENİN VİCDAN SINAVI
EKRANDA CESARET, HAYATTA SESSİZLİK..!!
Kirli siyaset ne mi?
KOŞULSUZ SEVGİ YERİNE ŞARTLI ONAY
Dörtyol, Doğu Akdeniz Bölgesi’nde kurtuluş meşalesinin yakıldığı, varoluş destanımızın yazıldığı önemli bir Türkmen Şehridir. Dile kolay, bundan yüz yedi yıl öncesiydi. Her zaman. bu topraklarda doğup büyümenin gururunu yaşıyorum.
Şairimiz Mehmet Akif Ersoy ne güzel söylüyor: “Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı: Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.”
Atalarımız, düşenin dostu olmaz diye boşuna söylememişler. Öncelikle Dörtyol, 11 Aralık 1918’de Fransız destekli Ermeniler tarafından işgal edilmiş olup, başka illerimiz de plan dâhilindeydi. Düşmanların hesapları Anadolunun her yerinde kendini gösteriyordu. Gözdağı vermeler ve sataşmalar hız kesmiyordu. İnsanlarımız, bu davranışlara seyirci kalamazdı. Sabır, tahammül sınırlarını aşarak son noktasına gelmişti. Arkadaşları ile bir araya gelen cesur yürekli vatan evladı Mehmet Çavuş, 19 Aralık 1918 günü canilere karşı durmuş, İlk Kurşunu sıkarak fitili ateşlemiştir. Dörtyol’dan, Kurtuluş Savaşı için dosta ve düşmana anlamlı bir mesaj veriliyordu. Bu husus, zor şartlarda inancın ve azmin başarısı, güzel günlerin habercisiydi. Güneyden gelen ışık, Yurdumuzun her yerinde geleceğimiz için moral kaynağı olmuştur. Kararlı adımlarla, büyük zafere doğru gidiliyordu. İman gücü karşısında top, tüfek hikâye… Medeniyet ise “tek dişi kalmış canavar” dı. Kesin olarak karar verilmişti, düşmanlar topraklarımızdan kovulacaktı. Mert ve cesur Kara Hasan Paşa, Kuvay-ı Milliye Cemiyeti’ni kurarak, Mehmet Çavuş ve arkadaşlarıyla aynı safta yer aldı. Atatürk’ün öncülüğünde verilen mücadelenin neticesinde Dörtyol’umuz, 9 Ocak 1922 tarihinde düşmanlardan temizlendi. Bu uğurda çok bedel ödedik, şehitlerimiz ve gazilerimiz oldu. Milli Şairimizin dediği gibi, Yurduma alçakları uğratmadık, gövdemizi siper ederek yapılan saldırıların tümünü durdurduk. Ülkemizin bekası için sarf edilen olağanüstü çabalar, Türk’ün şahlanışıydı. Gelişmeler, Anadolu’nun sonsuza dek Türk Yurdu olarak kalacağını bütün dünyaya gösteriyordu..
Hatay Dörtyol’ dan düşmana sıkılan İlk Kurşunun 107. Yıldönümünü kutluyorum. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, İlk Kurşun’un mimarı Mehmet Çavuş, Kuvay-ı Milliye’nin sembolü Kara Hasan Paşa ve arkadaşlarını rahmetle, minnetle anıyorum.
1913 senesinde yazılan ve Bulgarların Müslüman Türklere yaptıkları zulümleri anlatan “Türkiye Uyan” adlı kitabın 228. sâhifesinde; bir çavuşun subayına mektubu şöyledir:
“Zâbit efendi!
Kuvvetli düşman müfrezelerinin Gümülcine’ye indiğini, askerimizden bir kısmının çekildiğini ve bâzısının da esir edildiğini işittim!
Geçen gün dört erle bana teslim ettiğiniz Kuruorman sırtındaki mühimmat deposunu hâlen muhâfaza ediyorum. Tabiî Gümülcine’yi işgâl eden düşman buraya da gelecek! Doğrusu devletimin ve milletimin nice fedâkârlıklarla burada yığdığı bu cephaneyi, sapasağlam düşmana teslim edecek değilim! Buna ne askerlik vazîfem, ne de vatan sevgim müsaade eder. Elbette burayı havaya uçuracağım! Fakat o binlerce liranın hebâ olup gitmesine üzülüyorum. Haydi havaya uçurdum. Sonra ne olacağım? Düşmana esir değil mi? Biz buraya esir olmak için mi geldik? Milletin paralarını, devletin nâmusunu esâretle ödemek için mi asker olduk? Hayır, hayır! Ben bu zilleti kabûl edemem. Dün bizim idâremiz altında rahat yaşayan bu vahşî çobanların eline esir düşmek! Aman yâ Rabbî! Bu ne müthiş zillet!
Ben bu esirlik zilletine düşmektense bin defa ölmeyi tercih ederim. O hâlde ne yapmalıyım? Ben bu cephane deposunun içine saklanacağım. Burayı teslim almaya gelen Bulgarlar, iyice toplanıncaya kadar saklanacağım. Ben de içinde dâhil olmak üzere cephaneyi havaya uçuracağım.
Memleketimde bulunan ana ve babama, hanımıma ve çocuklarıma selâmımı yazınız. Onlar seferberlik ilân edildiği zaman beni Subaşı’nda, değirmen kenarında uğurladılar. Bana; “Ya gâzi ol ya şehid ol!” demişlerdi. Cenâb-ı Hak bana şehid olmayı nasip ediyor! Artık şehid olduğumu bildirin….”
Piyade 4. bölüğünden çavuş Ali
SİHA’lar çok uzak menzilden ve yüksek irtifadan hedefleri tespit, teşhis ve takip etmeye yarayan elektro-optik kabiliyetleri bünyesinde barındırıyor. Bu sistemleri Türkiye’nin uzun yıllar Kanada’dan alması, sonrasında yaşanan ambargolar ve sonunda yerli-milli olarak bu ürünlerin ülkemizde üretilmesi ekonomik bakımdan ihracat gelirlerimizi arttırdı.
Türkiye bunlardan şu ana kadar 800’e yakın üretti. Kanada’dan alınanlara göre % 30 daha iyi bir performans gösteriyor. Türk SİHA’lar Avrupa’dan Afrika’ya, Güney Amerika’dan Orta Asya’ya varana kadar dünyanın dört bir yanında bayrak gösteriyor. Türkiye başka ülkelerle de bu alanda kıyasıya bir rekabet içinde. ABD’li Teledyne FLIR, Alman Hensoldt ve İtalyan Leonardo gibi firmalar Kanada’ya ilâveten elektro-optik sistemler alanında önemli ürünler geliştiren şirketler arasında yer alıyor.
ASELFLIR-500 ile; Bayraktar TB2, ANKA, AKSUNGUR ve Bayraktar TB3 gibi platformlar için yabancı elektro-optik kamera devri kapandı. AKINCI TİHA’da da artık ASELFLIR-500 kullanılıyor. Diğer yanda ASELFLIR-600 gibi elektro-optik sistemleri geliştirme faaliyetlerine de devam ediliyor. İlâveten KIZILELMA ve ANKA-3 gibi platformlar için milyonlarca dolar bedele sâhip çok daha özel elektro-optik sistemler geliştiriliyor. Bunlardan bâzıları Milli Muharip Uçak KAAN’da da kullanılacak. Özetle, ASELFLIR-500 bir dönüm noktasıydı. Rüştümüzü ispat ettik. Şimdi Türkiye, ürettiği ve ihraç ettiği sistemlerle vakti zamanında dünyada çok geniş bir satış ağına ulaşan rakip ülkelerin pazar payını almak için de çalışıyor.
Misâfire ikrâmı çok seven, İbrahim aleyhisselâma bir hafta içinde hiç misâfir gelmedi. Her tarafı dolaşıp misâfir aradı. Nihayet kırda, saçı sakalı ağarmış, bir ihtiyar gördü. İhtiyarın hâl ve hatırını sorup dedi ki:
– Ey yolcu! Buyur, bugün yemeği bizde yiyelim!
İbrahim aleyhisselâm ve adamları o gösterişsiz ihtiyarı güler yüzle ve tatlı dille karşıladılar. Yemeğe başlarken herkes; “Bismillahirrahmanirrahîm” dediği hâlde, o yaşlı kişiden ses çıkmadı. İbrahim aleyhisselâm o ihtiyara dedi ki:
– Ey çok yaşamış kimse! İhtiyarlar dinlerine sâdık olurlar. Yemeğe başlarken Cenâb-ı Hakkın yüce ismini söylemek lâzım değil midir?
– Ateşe tapan pîrimden, böyle bir şey söyleneceğini işitmedim.
İbrahim aleyhisselâm, nasıl hareket edeceğini düşünmeye başladı. “Allaha inanmayan birisine yemek yedirmesi uygun olacak mıydı?”
Nihayet, böyle birisiyle aynı sofrada bulunmanın doğru olmayacağına karar verdi. Bu sırada ihtiyar da sofradan kalkıp gitti. Bu olay üzerine, Cenâb-ı Hak, Cebrâil aleyhisselâm ile İbrahim aleyhisselâma vahy gönderdi:
“Yâ İbrahim! Ben o ihtiyarı 100 senedir yaşatıyorum, rızkını veriyorum. Sen ona bir öğün yemek vermedin?”
Bu duruma telâşlanan İbrahim aleyhisselâm, ihtiyarın arkasından koşup dedi ki:
– Tekrar soframa gelmeniz mümkün müdür? Yaptığım davranıştan dolayı senden özür dilerim.
– Bu özrün sebebi nedir?
– Bu uygun olmayan davranıştan dolayı, Cenâb-ı Hak bana vahy gönderdi.
– Ne yüce ilâhtır ki, benim gibi, 100 senedir kendisine isyan eden biri için Peygamberine ihtarda bulunuyor. Bu din ne güzel. Yâ İbrahîm! Ben de senin dînine girmek istiyorum, diyerek Müslüman oldu.
SİHA’lar çok uzak menzilden ve yüksek irtifadan hedefleri tespit, teşhis ve takip etmeye yarayan elektro-optik kabiliyetleri bünyesinde barındırıyor. Bu sistemleri Türkiye’nin uzun yıllar Kanada’dan alması, sonrasında yaşanan ambargolar ve sonunda yerli-milli olarak bu ürünlerin ülkemizde üretilmesi ekonomik bakımdan ihracat gelirlerimizi arttırdı.
Türkiye bunlardan şu ana kadar 800’e yakın üretti. Kanada’dan alınanlara göre % 30 daha iyi bir performans gösteriyor. Türk SİHA’lar Avrupa’dan Afrika’ya, Güney Amerika’dan Orta Asya’ya varana kadar dünyanın dört bir yanında bayrak gösteriyor. Türkiye başka ülkelerle de bu alanda kıyasıya bir rekabet içinde. ABD’li Teledyne FLIR, Alman Hensoldt ve İtalyan Leonardo gibi firmalar Kanada’ya ilâveten elektro-optik sistemler alanında önemli ürünler geliştiren şirketler arasında yer alıyor.
ASELFLIR-500 ile; Bayraktar TB2, ANKA, AKSUNGUR ve Bayraktar TB3 gibi platformlar için yabancı elektro-optik kamera devri kapandı. AKINCI TİHA’da da artık ASELFLIR-500 kullanılıyor. Diğer yanda ASELFLIR-600 gibi elektro-optik sistemleri geliştirme faaliyetlerine de devam ediliyor. İlâveten KIZILELMA ve ANKA-3 gibi platformlar için milyonlarca dolar bedele sâhip çok daha özel elektro-optik sistemler geliştiriliyor. Bunlardan bâzıları Milli Muharip Uçak KAAN’da da kullanılacak. Özetle, ASELFLIR-500 bir dönüm noktasıydı. Rüştümüzü ispat ettik. Şimdi Türkiye, ürettiği ve ihraç ettiği sistemlerle vakti zamanında dünyada çok geniş bir satış ağına ulaşan rakip ülkelerin pazar payını almak için de çalışıyor.