Süleyman GÖKSU

Süleyman GÖKSU

04 Kasım 2025 Salı

NUH ALEYHİSSELÂM

NUH ALEYHİSSELÂM
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İdris aleyhisselâmdan sonra insanlar doğru yoldan ayrıldı. Putlara, yânî heykellere tapmaya başladılar. Cenâb-ı Hak, bunlara Nûh aleyhisselâmı gönderdi. O zaman 50 yaşında idi. Nice yıl, onları dine davet etti. Yalnız oğulları Sâm, Hâm, Yâfes ile az kimse îmân etti. Çoğu kulak asmadı. Kendi oğlu Yâm yânî Kenan bile îmân etmedi. Alay ve işkence ettiler. Onlara bedduâ etti.

500 yaşında iken, gemi yapması emrolundu. Gemi bitince, tufan oldu. Müminler ile gemiye bindi. Gemiye binenlerin seksen kişi olduğu ve geminin üç kat olduğu (Arâis-ül-mecâlis)de yazılıdır. Her hayvandan da birer çift aldı. Oğlu Kenan’ı (Yâm) da gemiye çağırdı. “Ben, dağa çıkar kurtulurum.” dedi. Bir dalga gelip oğlunu alıp boğdu. Nûh aleyhisselâmın gemisinin, ateş yanarak, kazanı kaynayarak hareket ettiğini, Kur’ân-ı kerîm açıkça bildiriyor. Şiddetli yağmurlar yağmaya başladı. Sonunda sular dağları aştı. Gemide olmayan insanlar ve hayvanlar telef oldu. 6 ay sonra, yağmurlar durdu ve sular çekildi. Gemi, Irak’ta Cûdi dağına oturdu. Nûh aleyhisselâmın gemisinin tufandan kurtulması, Aşûre günü oldu. Nûh tufanı, Kurân-ı kerîmde, Mümin sûresinin 30. âyet-i kerîmesinden sonra anlatılmaktadır. 

Nûh aleyhisselâma ikinci Âdem denildi. Bundan sonra insanlar, Nûh aleyhisselâmın 3 oğlundan üredi. Sâm’dan Arap, Fars ve Rum; Hâm’dan Afrika halkı; Yâfes’ten de Asyalılar ve Türkler meydana geldi. Bahrena (Bering) boğazından Amerika’ya da geçip yerleşenler oldu. Amerika keşfedilince orada bulunan yerliler, bu göçün sonucunda oraya yerleşenlerin torunları idiler. Nûh aleyhisselâm, 1000 yaşında vefât etti.

Devamını Oku

GÜZEL HUYLU OLMAK

GÜZEL HUYLU OLMAK
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Hadîs-i şerîfte; “Dünyada, kalıcı değil, yolcu gibi yaşamalı, öleceğini hiç unutmamalı!” buyuruldu.

İnsan, dünyada bâki değildir. Dünya zevklerine daldıkça dertler, üzüntüler, güçlükler artar. Aşağıdaki hadîs-i şerîfleri unutmamalıdır:

“İbâdetleri az olan bir kul, iyi huyu ile kıyâmette yüksek derecelere kavuşur.”

“İbâdetlerin en kolayı ve çok faydalısı, az konuşmak ve iyi huylu olmaktır.”

“Bir kulun ibâdetleri çok olsa da, kötü huyu onu Cehennemin dibine götürür. Bazen küfre götürür.”

“Güzel ahlâkı tamamlamak, yerleştirmek için gönderildim.”

“Sûreti ve huyu güzel olanı Cehennem ateşi yakmaz.”

“Kendinden uzaklaşanlara yaklaşmak, zulüm edenleri affetmek, kendini mahrum edenlere ihsân etmek, güzel huylu olmaktır.”

“Kızdığı zaman, yumuşak davrananın kalbini Allahü teâlâ emniyet ve îmân ile doldurur.” 

Birinin gündüzleri oruç tuttuğu, geceleri namaz kıldığı, fakat kötü huylu olduğu, dili ile komşularına, arkadaşlarına eziyet ettiği söylenince, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem; “Böyle olmak iyi değildir. Gideceği yer, Cehennem ateşidir.” buyurdu. 

Semâvî dinlerin hepsinde iyi huylar vardı. Bu din, bunları tamamlamak için gönderildi. Bu din varken, iyi huy bildirecek başka kaynağa, başka kimseye lüzum yoktur. Bunun için, Muhammed aleyhisselâmdan sonra, peygamber gelmeyecektir. İyi huylu olan, dünya ve âhıret saâdetlerine kavuşur. Çünkü iyi huylu kimse, Allahü teâlâya ve kullara karşı olan haklara riâyet eder. İyi huylu kimse, kendisine darılana iyilik yapar. İhsanda bulunur. Malına, haysiyetine, bedenine zarar vereni affeder. Korkusuz ve emin olur. Kötülük edene iyilik yapmak, iyi huyların en üstünüdür. Kâmil insan olmanın alâmetidir. Düşmanları dost yapar.

İmâm-ı Gazâlî “rahimehullahü teâlâ” buyuruyor ki: “İncil’de gördüm. İsa aleyhisselâm, “Kötülük yapana kötülükle cevap vermeyiniz! Sağ yanağınıza vurana, sol yanağınızı çeviriniz! Paltonuzu alana, şalvarınızı da veriniz!” buyurdu.

Devamını Oku

HASET (KISKANÇLIK)

HASET (KISKANÇLIK)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Baş­ka­sı­nın, ken­din­den üs­tün olan her­şe­yi­ni kıs­ka­nan, ya­ni on­da­ki üs­tün­lü­ğün, yal­nız ken­din­de ol­ma­sı­nı is­te­yen in­sa­na, kıs­kanç de­nir. Bu hâl, in­san­lı­ğın en kö­tü huy­la­rın­dan bi­ri­dir. Kıs­kanç in­san, öm­rü bo­yun­ca ra­hat­sız in­san­dır. Böy­le in­san­lar, ken­din­den aşa­ğı olan in­sa­nı gör­mez de, ken­din­den yük­sek ve var­lık­lı in­sa­nın her şe­yi­ni gö­rür ve onu kıs­ka­nır. Kıs­kanç in­san, Al­la­hü te­âlâ­nın ken­di­si­ne ver­di­ği şey­le­re râzı ol­ma­yan in­san de­mek­tir. Al­la­hü te­âlâ­nın ver­di­ği­ne râzı ol­ma­yan in­san­dan Al­la­hü te­âlâ da râzı ol­maz. Al­la­hü te­âlâ­nın bir in­san­dan râzı ol­ma­ma­sı ise, fe­lâket­le­rin en bü­yü­ğü­dür. Ar­tık o in­san, dün­ya­da da, âhıret­te de hüs­ran için­de­dir. Ya­ni za­rar­da­dır. Bu­nun için, ken­di­sin­de kıs­kanç­lık ve ha­set duy­gu­su ol­du­ğu­nu gö­ren­ler ya­vaş ya­vaş bu huy­la­rın­dan sıy­rıl­ma­lı­dır. Bu müm­kün­dür.

İn­san­lar, ken­di­le­ri­ni is­te­dik­le­ri ka­dar ıs­lah ede­bi­lir. Kıs­kanç­lık­tan kur­tu­lan­lar ra­hat ve hu­zu­ra ka­vu­şur. Bu iş, zen­gin­lik ve fa­kir­lik işi de­ğil­dir. Bu iş, kal­bin zen­gin­li­ği ve fa­kir­li­ği işi­dir. Ni­ce fa­kir­ler var­dır ki, bir lok­ma ek­me­ği ka­zan­dı­ğı za­man, Al­la­hü te­âlâ­ya şük­re­der ve zen­gin­le­rin hâ­li­ni dü­şün­mez bi­le. Ni­ce zen­gin­ler de var­dır ki, mil­yon­la­rı­na da­ha bir­kaç mil­yon ek­le­ye­me­di­ği için üzün­tü için­de­dir.

Kıs­kanç in­san, baş­ka bir in­sa­nın ken­din­den iyi gi­yin­me­si­ni, iyi ya­şa­ma­sı­nı haz­me­de­mez. Ya­ni onun bo­yu­nu, po­su­nu, gü­zel­li­ği­ni, ça­lış­kan­lı­ğı­nı, ba­şa­rı­sı­nı kıs­ka­nır. Da­ha kö­tü­sü, onun ba­şı­na ge­len fe­na­lık­la­ra se­vi­nir. İş­te bu hâl, kıs­kanç­lı­ğın en kö­tü de­re­ce­si­dir. Böy­le in­san­dan Al­la­hü te­âlâ­nın yar­dı­mı ke­si­le­bi­lir. Da­ha da mah­rum olur­lar. İyi kalp­li ve her­ke­sin iyi­li­ği­ni is­te­yen in­san, Al­la­hü te­âlâ­nın hi­ma­ye­sin­de de­mek­tir. Pey­gam­be­ri­mi­z “sal­lal­la­hü aley­hi ve sel­lem” bir ha­dîs-i şe­rî­fte bu­yu­ru­yor ki: “Bir Müs­lü­man, ken­di­si­ne is­te­di­ği bir iyi­li­ği, baş­ka bir Müs­lü­man için is­te­mez­se ve bir Müs­lü­man, ken­di­si­ne ge­le­cek bir kö­tü­lü­ğü, is­te­me­di­ği hâl­de, o kö­tü­lü­ğü baş­ka bir Müs­lü­man için is­ter­se, onun îmânı tam de­ğil­dir.” Ya­ni, Pey­gam­be­ri­miz yal­nız ken­di­si­ni dü­şü­nen­le­ri be­ğen­mi­yor. Baş­ka Müs­lü­man­la­rı dü­şü­nen­le­ri be­ğe­ni­yor ve öy­le yap­ma­la­rı­nı is­ti­yor.

 Tam İl­mi­hâl – Se­âdet-i Ebe­diy­ye (Say­fa: 709)

Devamını Oku

ESHÂB-I KİRÂMIN ÜSTÜNLÜĞÜ

ESHÂB-I KİRÂMIN ÜSTÜNLÜĞÜ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Peygamber efendimizi hayatta iken ve peygamber iken bir an gören, eğer âmâ ise bir an konuşan mü’mine Sahabî denir. Peygamber efendimizi sevenin, onun Ehl-i beytini ve eshâbını, yânî arkadaşlarını da ayırt etmeksizin hepsini sevmesi lâzımdır.

Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: 

“Sırat köprüsünden ayakları kaymadan geçenler, Ehl-i beytimi ve eshâbımı çok sevenlerdir.” 

Peygamber efendimiz, eshâbından hiçbirinin sonradan kâfir olmayacağını, yânî Müslümanlıktan çıkmayacağını, hepsinin Cennete gideceklerini haber verdi. Allahü teâlâ, Eshâb-ı kirâmdan râzı olduğunu, onları sevdiğini Kur’ân-ı kerîmde bildiriyor. Allahü teâlânın sıfatları ebedîdir, sonsuzdur. Bu bakımdan Eshâb-ı kirâmdan râzı olması da sonsuzdur.Eshâb-ı kirâmdan hiçbiri, Peygamber efendimizin vefâtından önce de, sonra da mürted olmamış, yânî Müslümanlığı bırakmamıştır. Eshâb-ı kirâmdan hiçbiri mürted veya münâfık olmaz. Çünkü Allahü teâlânın bunlardan râzı olması değişmez. Münâfıklardan birkaçının, îmansızlıklarını sonradan açıklamaları, Eshâb-ı kirâmın sonradan mürted olması demek değildir. Eshâb-ı kirâmın tamamı Cennetliktir. Kur’ân-ı kerîmde; “Hepsine hüsnâyı (Cenneti) vadettik.” buyuruluyor. Bunun için bu mübârek insanlardan bahsederken, sıradan bir insandan bahseder gibi konuşmamalıdır! Her zaman edepli, terbiyeli olmalıdır!

Eshâb-ı kirâmın hepsini âdil, sâlih, evliyâ, âlim, müctehid bilmek her Müslümana lâzımdır. Kur’ân-ı kerîmde; “Allah onlardan râzı, onlar da Allahtan râzıdır.” buyuruluyor. Onlardan birini kötülemek, bu âyet-i kerîmelere inanmamak olur. Eshâbına dil uzatanları, Resûlullah efendimiz lânetlemiştir.

Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: 

“Allahın, meleklerin ve bütün insanların lâneti, eshâbıma kötü söz söyleyenin üzerine olsun! Kıyâmette Allah, böyle kimselerin farzlarını da, nâfile ibâdetlerini de kabul etmez!” 

“Kıyâmette, insanların hepsinin kurtulma ümidi vardır. Eshâbıma sövenler bunlardan müstesnâdır. Onlara kıyâmet halkı da lânet eder.”

Devamını Oku

İSLÂMİYET VE FEN

İSLÂMİYET VE FEN
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Orta Doğu uzmanı Fransız Roger Foehrle, “L’İslam pour les Profs” (Öğretmenlere İslâm) adlı kitabında Avrupa’da İslâm ve Müslümanlar hakkında şunları yazıyor:

ø Ebû Bekr-i Râzî (vefâtı 935) zamanının tıp bilimini 30 ciltte topladı. Kendisi de 100 kadar tıbbî eser yazdı. 18. yüzyıla kadar bunların 40 defa yeni basımı yapıldı. Asırlarca Avrupa üniversitelerinde okutuldu. Râzî, özellikle çiçek ve kızamık hastalıkları üzerine yazdığı eser ile meşhur oldu.

ø Doktor İbni Sînâ da, bir tıp ansiklopedisi yayınladı. Bu ansiklopedi geçen yüzyıla kadar Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutuldu.

ø İbni Kâtip (vefâtı 1374) vebânın dokunmayla bulaştığını keşfetti. 

ø Ali bin Îsâ, göz hastalıkları ve tedâvi şekilleri hakkında buluşlar yaptı.

ø 9’uncu asırda bile doktor olabilmek için özel imtihanlardan geçmek gerekiyordu. İlâç sanatı o kadar gelişmişti ki, 1200’de Malaga’dan botanikçi İbni Baytar, 1400 farklı ilâç adını kayıtlara geçirmişti. Endülüs’te hem kişiler, hem de0 kurumlar ilâç ihtiyacını eczânelerden0 sağlarlardı.

ø Mısırlı doktor İbni0 Nefis de, kan dolaşımı üzerine ilk denemeyi yapmıştır. Bu düzeydeki bilgilere Avrupa ancak 1700’lü0 yıllarda ulaşabildi.

ø Arap astronomları, ay0 ve gezegenlerin0 yönlerini tespit edecek kadar başarılı çalışmalar yapmışlardı. Med-Cezir, nehirler, gök kuşağı, seher kızıllığı konularında da çok erken gerçekleştirilen bilimsel çalışmalara rastlıyoruz.

ø Binli yıllarda Müslüman gök bilimciler, yeryüzünün yuvarlak olduğunu keşfetmişlerdi. Kopernik ve Kepler çalışmalarını bu buluşlardan hareketle yürüttüler.

ø 1400’lü yıllarda Müslüman haritacılar Sicilya ve Mayorka’da deniz yolu için harita çizerken rakipleri yoktu. Atlas, Arapça bir kelimedir. Vasco dö Gama, deniz yoluyla Hindistan’a giderken yanına Müslüman yol gösterici İbni Mecid’i aldığında ne yapacağını biliyordu. Onun bütün bilgisinden faydalandı.

Devamını Oku