Süleyman GÖKSU

Süleyman GÖKSU

17 Kasım 2025 Pazartesi

KUL HAKKI

KUL HAKKI
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Allahü teâlâ günahları ikiye ayırmıştır: 

1- Kendisiyle kulları arasındaki günahlar. 

2- Kulların birbiri arasındaki günahlar, kul hakları. 

Cenâb-ı Hak, kendisiyle kulu arasındaki günahları affeder veya cezalandırır. Bu, Rabbimizin bileceği iştir, ama kullar arasındaki günahlarda mutlaka adâlet olacaktır. Yani âhırette kul haklarından herkes hesaba çekilecektir. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:

“Âhırette sırat köprüsünde her Müslümana yedi sual sorulacaktır. Birincisi îmândan sorulacaktır, ikincisi namazdan, üçüncüsü oruçtan, dördüncüsü hacdan, beşincisi zekâttan, altıncısı gusülden sorulacaktır. Yedinci suale gelince, Peygamberler bile masum oldukları hâlde, bu sualden korkarlar. O da kul hakkıdır.”

Bir kimse, Peygamberlerin yaptığı ibâdetleri yapsa, fakat üzerinde başkasının bir kuruş hakkı bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe, Cennete giremez. Kul hakkı o kadar mühim ki, bir dank [yarım gram gümüş] hak için, cemaatle kılınmış, kabul olmuş 700 namazın sevâbı alınıp, hak sâhibine verilecektir, sevâbı yoksa onun günahı buna yüklenecektir. 

Kul hakkının önemini bilip bundan sakınan bir Müslüman, kesinlikle tartışmaya giremez, kavga edemez, kalb kıramaz. Çünkü kul hakkından korkar. Hele kalb kırarak kul hakkına girmek, çok büyük günahtır. Bunun için Peygamber efendimiz buyuruyor ki:

“Bir mü’minin kalbini kırmak, 70 defa Kâbe’yi yıkmaktan büyük günahtır.” 

Din kitaplarımızda; “Hanımının hak ve hukukuna rihåyet edemeyecek olan, kul hakkına girmemek için evlenmesin!” buyuruluyor. Yani kadın; esir değildir, köle değildir, hizmetçi de değildir. 

Bazı din büyükleri, kul hakkı geçmesin diye, kendi hanımından, kendi çocuğundan bile, bir bardak su istemez, kalkıp kendileri alırlardı. Bazı büyükler de, emir vermemiş olmak için; “Bir bardak su verir misin?” derler, kul hakkından çok korkarlardı.

Devamını Oku

NEDEN MÜSLÜMANLIK

NEDEN MÜSLÜMANLIK
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Birçok diplomat, devlet, ilim, fen ve hatta yabancı din adamlarının Müslüman oluşları, İslâmiyetin yüksekliğine hayran kaldıklarındandır. İslâmı seçmelerinin sebeplerinden birkaçı şunlardır:

1- İslâmiyette; tek ilâh vardır. Hıristiyanlıktaki 3 tanrı inancı, saçmadır.

2- İslâmiyette; sadece âhıret saâdetini değil, dünyada da rahatın yollarını bildirir.

3- İslâmiyette; her çocuk günahsız doğar. Hıristiyanlıkta ise, günahkâr doğar. 

4- İslâmiyette; ibâdetlerin mabette yapılma şartı yoktur. Hıristiyanlar, kilisede putu ve papazı aracı yaparak sözde ibâdet ederler.

5- İslâmiyette; günahı yalnız Allah affeder. Hıristiyanlıkta, papazın, günahları affetme yetkisi vardır.

6- İslâmiyette; Irk, renk ve dil ayrımı yoktur. Yahudi kendini asil bilir. Hıristiyan, zenciyi aşağı görür. 

7- İslâmiyette; bütün peygamberler beşer, yânî insandır. Ancak günahsızdır. Hıristiyanlıkta, Hazret-i İsa oğul tanrıdır. 

8- İslâmiyette; hurafe yoktur. Diğer dinlerde ateşe, Güneş’e, taşa, heykele tapılır.

9- İslâmiyette; “Müslüman olmada zorlama yoktur.” emri vardır. Hıristiyanların dine sokmak için yaptıkları işkenceler meşhurdur.

10- İslâmiyette; iç temizliği yanında, dış temizliği de çok önemlidir. Meşhur Versay Sarayı’nda yıllarca helâ bile yoktu. 

11- İslâmiyette; kapitalizm, ve komünizm gibi fikirler kabul edilmez. 

12- İslâmiyette; Müslümanların geri kalışlarının sebebi, dinlerinin icaplarına uymamalarındandır. Hıristiyanların maddî refahı ise, dinlerinden uzak kalmalarındandır.

13- İslâmiyette; ancak câhil olan kimse, dinden çıkabilir. Hıristiyanlıkta ise, ilim sâhibi olan dînini bırakır.

14- İslâmiyette; alkol, uyuşturucu, kumar, zina haramdır. Hıristiyanlar içki, kumar, uyuşturucu ve fuhuş bataklığı içindedirler.

Devamını Oku

NUH ALEYHİSSELÂM

NUH ALEYHİSSELÂM
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İdris aleyhisselâmdan sonra insanlar doğru yoldan ayrıldı. Putlara, yânî heykellere tapmaya başladılar. Cenâb-ı Hak, bunlara Nûh aleyhisselâmı gönderdi. O zaman 50 yaşında idi. Nice yıl, onları dine davet etti. Yalnız oğulları Sâm, Hâm, Yâfes ile az kimse îmân etti. Çoğu kulak asmadı. Kendi oğlu Yâm yânî Kenan bile îmân etmedi. Alay ve işkence ettiler. Onlara bedduâ etti.

500 yaşında iken, gemi yapması emrolundu. Gemi bitince, tufan oldu. Müminler ile gemiye bindi. Gemiye binenlerin seksen kişi olduğu ve geminin üç kat olduğu (Arâis-ül-mecâlis)de yazılıdır. Her hayvandan da birer çift aldı. Oğlu Kenan’ı (Yâm) da gemiye çağırdı. “Ben, dağa çıkar kurtulurum.” dedi. Bir dalga gelip oğlunu alıp boğdu. Nûh aleyhisselâmın gemisinin, ateş yanarak, kazanı kaynayarak hareket ettiğini, Kur’ân-ı kerîm açıkça bildiriyor. Şiddetli yağmurlar yağmaya başladı. Sonunda sular dağları aştı. Gemide olmayan insanlar ve hayvanlar telef oldu. 6 ay sonra, yağmurlar durdu ve sular çekildi. Gemi, Irak’ta Cûdi dağına oturdu. Nûh aleyhisselâmın gemisinin tufandan kurtulması, Aşûre günü oldu. Nûh tufanı, Kurân-ı kerîmde, Mümin sûresinin 30. âyet-i kerîmesinden sonra anlatılmaktadır. 

Nûh aleyhisselâma ikinci Âdem denildi. Bundan sonra insanlar, Nûh aleyhisselâmın 3 oğlundan üredi. Sâm’dan Arap, Fars ve Rum; Hâm’dan Afrika halkı; Yâfes’ten de Asyalılar ve Türkler meydana geldi. Bahrena (Bering) boğazından Amerika’ya da geçip yerleşenler oldu. Amerika keşfedilince orada bulunan yerliler, bu göçün sonucunda oraya yerleşenlerin torunları idiler. Nûh aleyhisselâm, 1000 yaşında vefât etti.

Devamını Oku

GÜZEL HUYLU OLMAK

GÜZEL HUYLU OLMAK
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Hadîs-i şerîfte; “Dünyada, kalıcı değil, yolcu gibi yaşamalı, öleceğini hiç unutmamalı!” buyuruldu.

İnsan, dünyada bâki değildir. Dünya zevklerine daldıkça dertler, üzüntüler, güçlükler artar. Aşağıdaki hadîs-i şerîfleri unutmamalıdır:

“İbâdetleri az olan bir kul, iyi huyu ile kıyâmette yüksek derecelere kavuşur.”

“İbâdetlerin en kolayı ve çok faydalısı, az konuşmak ve iyi huylu olmaktır.”

“Bir kulun ibâdetleri çok olsa da, kötü huyu onu Cehennemin dibine götürür. Bazen küfre götürür.”

“Güzel ahlâkı tamamlamak, yerleştirmek için gönderildim.”

“Sûreti ve huyu güzel olanı Cehennem ateşi yakmaz.”

“Kendinden uzaklaşanlara yaklaşmak, zulüm edenleri affetmek, kendini mahrum edenlere ihsân etmek, güzel huylu olmaktır.”

“Kızdığı zaman, yumuşak davrananın kalbini Allahü teâlâ emniyet ve îmân ile doldurur.” 

Birinin gündüzleri oruç tuttuğu, geceleri namaz kıldığı, fakat kötü huylu olduğu, dili ile komşularına, arkadaşlarına eziyet ettiği söylenince, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem; “Böyle olmak iyi değildir. Gideceği yer, Cehennem ateşidir.” buyurdu. 

Semâvî dinlerin hepsinde iyi huylar vardı. Bu din, bunları tamamlamak için gönderildi. Bu din varken, iyi huy bildirecek başka kaynağa, başka kimseye lüzum yoktur. Bunun için, Muhammed aleyhisselâmdan sonra, peygamber gelmeyecektir. İyi huylu olan, dünya ve âhıret saâdetlerine kavuşur. Çünkü iyi huylu kimse, Allahü teâlâya ve kullara karşı olan haklara riâyet eder. İyi huylu kimse, kendisine darılana iyilik yapar. İhsanda bulunur. Malına, haysiyetine, bedenine zarar vereni affeder. Korkusuz ve emin olur. Kötülük edene iyilik yapmak, iyi huyların en üstünüdür. Kâmil insan olmanın alâmetidir. Düşmanları dost yapar.

İmâm-ı Gazâlî “rahimehullahü teâlâ” buyuruyor ki: “İncil’de gördüm. İsa aleyhisselâm, “Kötülük yapana kötülükle cevap vermeyiniz! Sağ yanağınıza vurana, sol yanağınızı çeviriniz! Paltonuzu alana, şalvarınızı da veriniz!” buyurdu.

Devamını Oku

HASET (KISKANÇLIK)

HASET (KISKANÇLIK)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Baş­ka­sı­nın, ken­din­den üs­tün olan her­şe­yi­ni kıs­ka­nan, ya­ni on­da­ki üs­tün­lü­ğün, yal­nız ken­din­de ol­ma­sı­nı is­te­yen in­sa­na, kıs­kanç de­nir. Bu hâl, in­san­lı­ğın en kö­tü huy­la­rın­dan bi­ri­dir. Kıs­kanç in­san, öm­rü bo­yun­ca ra­hat­sız in­san­dır. Böy­le in­san­lar, ken­din­den aşa­ğı olan in­sa­nı gör­mez de, ken­din­den yük­sek ve var­lık­lı in­sa­nın her şe­yi­ni gö­rür ve onu kıs­ka­nır. Kıs­kanç in­san, Al­la­hü te­âlâ­nın ken­di­si­ne ver­di­ği şey­le­re râzı ol­ma­yan in­san de­mek­tir. Al­la­hü te­âlâ­nın ver­di­ği­ne râzı ol­ma­yan in­san­dan Al­la­hü te­âlâ da râzı ol­maz. Al­la­hü te­âlâ­nın bir in­san­dan râzı ol­ma­ma­sı ise, fe­lâket­le­rin en bü­yü­ğü­dür. Ar­tık o in­san, dün­ya­da da, âhıret­te de hüs­ran için­de­dir. Ya­ni za­rar­da­dır. Bu­nun için, ken­di­sin­de kıs­kanç­lık ve ha­set duy­gu­su ol­du­ğu­nu gö­ren­ler ya­vaş ya­vaş bu huy­la­rın­dan sıy­rıl­ma­lı­dır. Bu müm­kün­dür.

İn­san­lar, ken­di­le­ri­ni is­te­dik­le­ri ka­dar ıs­lah ede­bi­lir. Kıs­kanç­lık­tan kur­tu­lan­lar ra­hat ve hu­zu­ra ka­vu­şur. Bu iş, zen­gin­lik ve fa­kir­lik işi de­ğil­dir. Bu iş, kal­bin zen­gin­li­ği ve fa­kir­li­ği işi­dir. Ni­ce fa­kir­ler var­dır ki, bir lok­ma ek­me­ği ka­zan­dı­ğı za­man, Al­la­hü te­âlâ­ya şük­re­der ve zen­gin­le­rin hâ­li­ni dü­şün­mez bi­le. Ni­ce zen­gin­ler de var­dır ki, mil­yon­la­rı­na da­ha bir­kaç mil­yon ek­le­ye­me­di­ği için üzün­tü için­de­dir.

Kıs­kanç in­san, baş­ka bir in­sa­nın ken­din­den iyi gi­yin­me­si­ni, iyi ya­şa­ma­sı­nı haz­me­de­mez. Ya­ni onun bo­yu­nu, po­su­nu, gü­zel­li­ği­ni, ça­lış­kan­lı­ğı­nı, ba­şa­rı­sı­nı kıs­ka­nır. Da­ha kö­tü­sü, onun ba­şı­na ge­len fe­na­lık­la­ra se­vi­nir. İş­te bu hâl, kıs­kanç­lı­ğın en kö­tü de­re­ce­si­dir. Böy­le in­san­dan Al­la­hü te­âlâ­nın yar­dı­mı ke­si­le­bi­lir. Da­ha da mah­rum olur­lar. İyi kalp­li ve her­ke­sin iyi­li­ği­ni is­te­yen in­san, Al­la­hü te­âlâ­nın hi­ma­ye­sin­de de­mek­tir. Pey­gam­be­ri­mi­z “sal­lal­la­hü aley­hi ve sel­lem” bir ha­dîs-i şe­rî­fte bu­yu­ru­yor ki: “Bir Müs­lü­man, ken­di­si­ne is­te­di­ği bir iyi­li­ği, baş­ka bir Müs­lü­man için is­te­mez­se ve bir Müs­lü­man, ken­di­si­ne ge­le­cek bir kö­tü­lü­ğü, is­te­me­di­ği hâl­de, o kö­tü­lü­ğü baş­ka bir Müs­lü­man için is­ter­se, onun îmânı tam de­ğil­dir.” Ya­ni, Pey­gam­be­ri­miz yal­nız ken­di­si­ni dü­şü­nen­le­ri be­ğen­mi­yor. Baş­ka Müs­lü­man­la­rı dü­şü­nen­le­ri be­ğe­ni­yor ve öy­le yap­ma­la­rı­nı is­ti­yor.

 Tam İl­mi­hâl – Se­âdet-i Ebe­diy­ye (Say­fa: 709)

Devamını Oku